14 Aralık 2010 Salı

H'nin gençleri, akşamdan akşama takılmasını bilmezler pek.



Uzun süre oldu sizlerle konuşamayalı, biliyorum. Ancak bu süre içerisinde de yaşadım biraz. Hayatı kaçırmamayı biraz olsun başardım yani. Boğaziçinin seks soundlu şarkılarında geceleri soldan sağa müzik yaptım çift monitörlü bilgisayarımla mesela. Misafirler ağırladım, misafirliklere gittim.

Açık gay olmak ne kadar iyi bir şeyse açık junkie olmak o kadar kötü bir şey dostlarım. Sanmayın ki koca bir götten uydurulmuş bir karakterim diye açılacağım sizlere. Ama olur da burayı babam okursa diye yazdığım alkol plus saçmalığını da anlamayanınız yoktur diye tahmin ediyorum.

Öğrenciliği hobi olarak yapmaya karar verdim artık. If you have the English level and the interpersonal communication skill enough to make the business connections in the 2010's, education is a big fat lie.

Bir öfori içerisindeyken yazayım dedim bu kez. Hep loser olacak halimiz yok.

Dicle ile ayrıldık desem yeri. E, tabi.
Hepinizi çok olmasa da seviyorum.

Not: 123forro ben değilim. Yavşadığıma bakmayın, muhtemelen erkektir. Konseptimin tuttuğuna eşşek gibi seviniyorum onu belirteyim yalnız.

30 Kasım 2010 Salı

Boğaziçinde başarılı olmak için yapılabilecek yirmibeş şey:



1- Bir tartışmada, kazanan taraf olmaya oynamayın. Daha fazla bilen taraf olmaya oynayın.
Mesela, daha fazla kitap okumuş olmanızı, üslubuna denk getirip söyleyebilirseniz o tartışmayı kaybetmenizin bir sakıncası yoktur.

2- Daha fazla kadının gözünde "ikisinden birine versem buna verirdim" denen erkek olmak için, her türlü kurumsal gücünüzü kullanabilirsiniz.

3- Bir de bunun üzerine hoşunuza gitmeyen insanları "creepy" olarak etiketleme becerisi eklerseniz, ne kadar orospu çocuğu ve yavşak da olsanız, sizin hakkınızda facebook iletisi yazacak birkaç Anadolu çocuğu bulabilirsiniz.

4- Lisenizde loser olmanız hiç sorun değil. (zaten bir lisenin loserı iseniz ve burada iseniz, o lisenin adı biliniyordur, birkaç alternatif var sadece) Kendinizi lise gibi bir kuruma ait olmak üzerinden konumlandırmayı sevmediğinizi, böyle şeylere ihtiyacınız olmadığını söyleyin. Saf Anadolu gençleri yiyecekler. Babıali piçleri ise, sizinle aynı konumda olduklarından; susacaklar. Ya da üstün yalan yedirme güçleriyle, kendilerini de öyle olduklarına inandıracaklar.

5- Dışarıdaki insanlar, buradaki çocukların yalandan aptallıkları falan gibi değil, gerçekten aptallar. Biraz kurnaz olursanız, kendi kesenizi (para kesesi olmak zorunda değil, her türlü kesenizi) doldurma amacıyla yapacağınız işleri bambaşka amaçlarla yapıyormuşçasına satabilir, bu işlerdeki becerinizi ederinden çok daha yüksek "fiyattan" istediğinize çakabilirsiniz.

Not: Ben bir karakterim. Gerçek hayatta Boğaziçi Bin Beşyüz diye biri yok. Ve ne yazık ki kardeşlerim, sizler de benim kadar karaktersiniz. Lakin karakterlerin kavgasını gerçek yumruklarla yapabilecek kadar badass olanınız varsa, bir şekilde bulursunuz gideceğiniz adresi diye umuyorum.

23 Kasım 2010 Salı

Geceleri uyuyamıyorum, çünkü hayat kaçıyor.



Dün tatsız bir gündü, bugün güzel başladı.
Derse gideyim dedim, ders iptal. Eve geldim, gelir gelmez Dicle aradı. Bayram tatilinden dönmüş. Görüşelim falan dedik, ev arkadaşı Ceren ile beraber akşam yemeğine geldiler. Biralar ve bira pluslar tüketilirken ne yazık ki bana her yönüyle çok benzeyen , aynı bölümde okuduğumuz, Amerika görmüş Ferit geldi.
Adamın annesi aradı, altında araba var oğlum nerdesin diye, anne trafiğin açılmasını bekliyorum gelicem dedi. Buraya kadar benim yaptığım iş. Ama Amerika görmüş zoraki kankamız yemeğe kalmakta resmen direndi. Ben de yemeği geciktirdikçe geciktirdim, ama o kazandı. Neyse ki yemeğini yedi de gitti, biraz rahatladık.

Arkadaşlıklarımda, misafirlik etiketine uymaya çok özen gösteriyorum. Bunu karşı taraftan da bekliyorum. Yani, inappropriate, daha da yani, münasebetsiz insanlarla arkadaşlık etmek istemiyorum. Benim evimde çocuklar ders çalışırken gürültü yapmaya çekinilmeli. Hatta her yerde çekinilmeli. Belki yine yapılmalı o gürültü, ama çekinilerek yapılmalı.
Bunu söylerken de yalandan bir proper olma durumundan hazzediyorum. Yine ne benim evimde, ne de başka bir yerde "kibarlık olsun diye" bir şeyler söylenmemeli. Hatta bu amaçla hiç bir şey yapılmamalı. İnsan kıramama üslubuyla yedirilmiş kırıcılık, yavşaklığın sadece bir alt kolu.

Hiç hazzetmediğimiz biri hakkında içimizden geçenleri kibarlık yalanıyla söylemezlik yapıp, karşımızdakine şirin görünmek, onla çok kankaymışız gibi davranmak, Kadıköy'de dahi gördüğüm bir davranış biçimiydi. Ancak Boğaziçi'nde kurumsalmış bunu anladım.



Gecenin ilerleyen saatleri ise, her ne kadar ders çalışma planlarım yalan olsa da, çok keyifli geçti. Özellikle belli bir saatten sonra peteğe geçmemiz harikaydı. Petek dönüşü Dicle ile birlikte yukarıdaki kebapçıları darladık. O saatlerde kimin kafası en güzel oluyor, bilemedim. Ama hepinize tavsiye ederim geç vakitte tırkanlı.

Börekçi 24 saat hazır Kürt Böreği bulundurmalı bence. Çok önemli bir ihtiyaç.

Bu sefer de analizler, çıkarımlar falan yapmayayım, dümdüz yazayım dedim dostlar.
Boğaziçi Bin Beşyüz

ps. Yarın İdil Meltem Dicle ben çay içeceğiz, Dicle sözünü tutarsa. Bunu ben teklif etmedim üstelik, kendisi attı ortaya. Haydi hayırlısı.

21 Kasım 2010 Pazar



İnsan, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yaşadığının değerinin ne düzeyde olduğunu bilemiyor. Geleceği görebilmek, adına analiz denen müzmin başarısız bir geyik muhabbeti. Hiç hazzetmediğim ama sesinin sadece korsenin sıkıştırmasıyla oluşmadığına inandığım Şebnem Ferah da mesela;
"Sıradan basit bir günün uğruna 
Hiç dua etmemiş hiç yalvarmamıştım" 
diyerek olayı çözdüğü konusunda beni ikna etti. Hiç boşuna şımarmayın yani, şu dünyada insanın başına öyle şeyler geliyor ki, emin olun şimdiki hayatınız 1500'lüktür.

Hayatı kaçırmak ise yeni hobim adeta. Gereksiz yerlerde gereksiz zamanlar kaybederek yine ve yine hayattan geri kalıyorum dostlar. Bu sefer bir hatuna tutuldum ama. Üstelik bu -bence dünyanın en güzeli- kadın, kendi tayfasının çirkin ördek yavrusu diye geçiyor. Onu da sonra anlatırım.



Her yazının başında gereksiz hayat çıkarımları yapmama kızıyor musunuz be dostlar? Ben özgüveni düşük biriyim gerçek hayatta. Bu sonucu yazılarımdan çıkarmanıza gerek yok, adını kendim koyuyorum rahat olun.



05 Kasım günü, Boğaziçi çok enteresan kafalar yaşadı. Boğaziçinin her blogunda, İşletme Kulübü'nden Müzik Kulübü'ne SBK'dan SSUKB'ye her kurum bu konuya girdi. Ben de iki rektör eskitmiş bir repetitive revolver olarak kendimi geri tutmayacağım.

Polisin okula girmesi, benim için dev GMC araçların mavi-beyaz-kırmızı yanıp sönen lambaları demek. Herkes o gün çok gereksiz kastı kendini. Ne öğrencilerden ne de polislerden korkmaya falan gerek yok. Bu okulda Tayyip Erdoğan'a fiziki bir zarar falan verilmesi mümkün değil. Başbakan düz kantine gelip oturabilir, biz de oturur muhabbet ederiz. Bunu 2006 yılında Hırant Dink yapmıştı. Tabii, kendisi kadar delikanlı olan kaç kişi vardır bilmiyorum.

Efendi gibi gelip açılış yapıp gitselerdi, efendi gibi protestolar falan yapılır, ama bir sorun da olmazdı. Tekrar söylüyorum, Hırant Dink, tam da öldürülmeden hemen önceki döneminde gelip kantinde bizle oturdu. Kendisiyle karşılıklı çay içmişliğimiz vardır. Başbakan da Orta Kantin'e gelmezdi belki, ama eminim ki İşletme Kulübü'nde bi toplantıya falan katılsa gayet eğlenceli ve yararlı geçerdi.

Çok uzaktan bir akrabam Amerika'da ünlü olmuş. Bu hafta ona taktım kafayı. Adamın klibi var, ve resmen benim kanımdan canımdan bir insan lan. Onu dinlerken biraz memleketime de takıldım; Türkçe Pop epeyce güzel bir müzik türü. Emre lan, lafım sana: Bir ağız tadıyla içemedik senle bu dönem. Ayıp ediyorsun kardeşim, bir zaman yarat.

  • Bayramda neredeyse tamamen uyudum ve araba kullandım. Akraba ziyaretleri bizde uzun mesafeli oluyor biraz. İstanbula döner dönmez tabii ki Hisarüstü'ndeki stratejik konumumu aldım. Ve şu karara vardım: Uzun tatillerde Hisarüstü'nde saat erken olmaz; geç olur.
  • Kadın olmasına rağmen bu durumun aramızdaki ilişkide nedense yer almadığı bir kankam var. Ama bir yandan da mesela, erkek bir kankamla birbirimize dokunabiliyorken onla dokunamıyoruz. Açıkçası ben çok dokunmak da istemiyorum, geriliyorum. Bu neden olur? Bana biraz akıl verin lan.
  • İşte o kankamın secondary tayfalarından birinde geçen yazımda bahsettiğim Gülşah var. Gülşah tayfanın güzel kadını. Meltem ise o tayfanın çirkini rolünde. Yıllardır resmen algılarımızla oynamış Gülşah, oynanmış algılarımızın çoraplarından sökülemeyeceğini fark edip kullanmış. Arkadaşlar açıklıyorum: O tayfadaki seks yapması en zevksiz olacak insan Gülşah'tır. Buna eminim.
  • İşte, kankam Dicle, geçen hafta İdil'den bahsederken iki de bir Meltem'i konuya sokup durunca merak edip gittim facebook sayfasına girdim. İlk görüşte Meltem'e aşık oldum desem yeri. (tam olarak da öyle değil, çünkü aslında orada olan şey, dört yıldır gördüğüm kızın film şeridi gibi "oha oha güzelmiş laaan" diye gözümün önünden geçmesiydi) Şöyle bir sorun var gerçi, kendisine mesaj attım ancak ilk cevaptan sonraki konuşmayı uzatmaya çalışma mesajım cevapsız kaldı. Böyle durumlarda içim eziliyor. Meltem, seni çok mutlu edebilirim. Dicle, ne olur bir şeyler yap.
  • Hande ile en sonunda oturduk konuştuk. Birbirimizi ellemek için bahaneye ihtiyacımız olmadığına karar verdik. Bundan sonra ne olur bilemem, ama ikimiz için de daha az hayattan geri bıraktırıcı olacağı kesin.



Hayattan vitaminimi yeterince alamadığım için alternatif hayatlara tutuluyorum. İnternette size bunları anlatıyorum, çünkü ben gerçek hayattan geri kalıyorum. Eski wowcular ne dediğimi çok iyi anlarlar.

Beni okuyan kızlardan biriyle tanışıp
Sonra da uzun süreli ve derinlemesine bir paylaşımda bulunabilmek için 
Bu blogu kapatabilirim mesela. Yani merak etmeyin, ben badass değilim, olamam da.

Hepinizi kendimden farksız sanıyorum
Boğaziçi Bin Beşyüz

9 Kasım 2010 Salı

Bu nasıl bir hafta sonu...


Hisarüstü'nde hayat, beklediğimin aksine, aynen beklediğim gibi. Bu, şu demek oluyor: Hani insan der ya kendine, "üniversitede hayat hiç de öyle beklediğim gibi olmayacak, dersler şunlar bunlar" diye, o yanlış çıktı. Gayet de eğleniyorum tamamen. Belki de hatam, hisarüstü'nde yaşamaya geç başlamak bu durumda. Çünkü derslerden gerçekten geri kalıyorum. Eğlenirken içimde hep geçen seneki ev arkadaşım gibi, normal öğretim süresi boyunca tamamen takılıp, sonra okulun uzamış kısımlarında okumaya başlamak korkusu var.


Bu haftasonu çok geç başladı. Hafta sonunu başlatmak için gerekli olduğunu düşündüğümüz malzemeler zaten oldukça eksikti, onları kısmen de olsa tamamlamam pazar akşamını buldu. Ben de bu yüzden hafta sonunu çarşamba akşamına kadar uzatma kararı aldım. Perşembe sabahı dokuzda sınavım var bu arada, ama o sınava da geçen hafta sonlarından birinde hem eğlenip hem de işe gittiğim gibi çalışmayı planlıyorum.

Neyse, hayattan ne biçim de geri kaldığımı falan yazacak değilim. İyi kötü yürüyor işler. ÖSS'ye girmeden önce konuları bitirmeyen ben, okulu bitirmeden önce işe girerim zaten, merak etmeyiniz dostlar..


  • Hafta sonunun ilk akşamı olan pazar akşamında, sürekli görüştüğüm kankam Ersin ile beraber Taksim'e gitmiştik, ufak bir iş için. Orada iş uzayınca ben de sıkılıp Kadıköy'deki bin beş yüz puanlık günlerimden kalma bir hatun olan Betül ile buluştum. Beklediğimin aksine, hatun bize gelmek için acayip derecede ısrarcı olunca kabul etmek zorunda kaldım. Bir çift kaba meme uğruna Taksim'de bira içmiş olmak beni çok yordu dostlarım. Adeta alkol perişanlığı yaşayan bir cumartesi akşamı 110u yolcusu gibiydim. Ancak daha sonra eve geldiğimizde işler iyice yoğunlaştı, hem de negatif anlamda. Birbirlerinden gizli, birbirleri hakkında, o sırada mutfakta bulunan bana mesaj atan iki kızı birden bu bünye pek de kaldıramadı. Bir de bunlardan bir tanesi -hayatta ilk kez başıma gelen bir olaydır bu arada- beni kaldırmaya çalışıyor olunca, hem bi' hoşuma gitti, hem de bi' yabancılaştım. Orada kararımı verdim dostlarım, İngilizce bilmeyen en fazla bir insan olabilir hayatımda. O slot da dolu. Biliyorum, çok Boğaziçilice bir yaklaşım, ama elimde değil.
  • Emre ve Ötesi tayfasıyla aslında bu hafta sonu vakit geçirmek üzere sözleşmiştik, ancak onlara istediklerini sunabilmek için kendimi hazır hissetmem çok zaman aldığı için yetişmedi. Bu durumun sebebi ise ay sonuna yeterli parayı ayırmamış olmam ne yazık ki. Daha önce de çok bahsettim, ek gelir kaynakları yaratıp ekonomimi düzeltmem lazım. Öbür türlü, özellikle de Hisarüstü'nde hayat çok zor. İnsanlara istedikleri şeyleri sunmadıkça, benim gibi Beşirlere kendini sevdirme şansı da çok yok hani. Behlül iseniz işler değişiyor mudur, sanmıyorum.

  • Çünkü Behlülcesine davranan insanlar inanın çok fazlalar burada. Bol bol görebiliyorsunuz. Kilyos'tan çocukluklarını bildiğiniz adamların şimdiki yalandan cool'luklarına bakınca, Behlül olmanın ancak dizilerde gerçekten başarılı olabileceğini anlıyorsunuz. Okula file çorap ile gelmeyi adet haline getirmiş, Erol Köse'nin başyapıtlarından biri olan Gülşen'e benzeyen, Gülşah adında bir arkadaş var mesela buralarda. Kızda resmen "cool gözükmeye çalışma" virüsü var. Yani onla bir süre beraber takılan, cool gözükmeye çalışır oluyor. Ve Gülşah'ın cool gözükmeye çalışmasından daha başarısız duruyor. Bir virüs bu çünkü, yıllarca onla yaşayınca daha sağlıklı görünüyorsunuz.
    • Gülşah'ı aslında birkaç gün öncesine kadar çok güzel buluyordum, ta ki İdil'in olmamış bir versiyonu olduğunu ve ıssız ada teorisini fark edene kadar. Bu noktada İdil'den de kısaca bahsetmem gerekiyor: Kendisi şu okulda kıskanıldığım ilk insan olduğu için gurur duyduğum biri. O derece kaliteli bir insan yani. Şu dakika gelsin, en yakın nöbetçi kuyumcudan yüzüğü alıp takarım, o düzeyde bayılıyorum.
    • Issız ada teorisi ise şu: Gülşah, İdil, ve o tayfadan birkaç kızı daha alıp bir ıssız adaya koysak, yanlarına istedikleri yiyecek vb. malzemeyi ve cımbız vb. tüm bakım malzemelerini versek, ancak hiç kozmetik malzemesi vermesek ve eskiyen kıyafetlerinin yerine yenilerini kendileri yapmaları gerekse; bir taksi bagajı kapağı gibi file ile kaplı bacaklara sahip Gülşah, o adaya en güzel girip en çirkin çıkar.
  • İngilizce bilmeyen sevgilim ise iyice unuttu beni, unutturdu kendini. Onu çok özlüyorum. Bayram diyip seyran diyip bir şekilde öpmem lazım.
  • Arkası gelince eklerim dostlarım, hafta sonu olanca hızıyla sürüyor zaten. Operalar beni bekler, beni sever.


Hisarüstündeki odamın kapısında, her giren kız için bir tick attığım bir köşe var. (Bundan onlara da bahsediyorum, amaç sadece hayatı yakalamak sakkın ola ki yanlış anlamayın)

Bu hafta iki tick birden attım.
Boğaziçi Bin Beşyüz

2 Kasım 2010 Salı

Boğaziçi'nde eski arkadaşlar, eski arkadaşlıkları ile varolmazlar.



Uzun bir ara verdim yine galiba, hepinize merhabalar.
Aslında bloga yazmayı daha çok istiyorum, ama benim de başımda sıkıntılar dertler falan var. Bazen öyle oluyor ki, hayatımı boşa harcadığımın tam olarak farkına varıp, her şeyden vazgeçesim geliyor. Büyük hırsların insanıyım aslında, ancak büyük çalışmaların insanı değilim. Daha önce de bahsetmiştim, birilerinin gerçek hayatta, benim bağladığım işleri yapması lazım. Size istediğiniz işi bağlayabilirim.

Patronlara yaptığım kendine güven dolu tavrın onda birini kızlara yapabilseydim, bugün her şey çok daha farklı olabilirdi. İş yapmak, karşı cinsle ilişki kurmak gibi komplike ve anlaşılması zor bir süreçtir. Mesela tıpkı işsizlerin ya da fakirlerin, patronların hayatını çok daha kolay ve zevkli sandığı gibi, sevgilisi olmayanlar ya da benim gibi başarısız erkekler de behlüllerin hayatını mutlu sanırlar. Bunun bir yanılsama olduğunun bilincindeyim, ama yetmiyor.

Ev arkadaşlığı ise ikisinin birleşimi gibi adeta. Çünkü işin içinde hem ekonomi, yönetim gibi durumlar hem de duygular var. Ev arkadaşlarınıza kırıldığınız zaman dünyadan zevk almak güçleşiyor. Bilinçaltım aynı evde yaşadığım kişileri ailem gibi görmeye alışık. Bunu geçen yıl acilen çıktığım ev arkadaşım Ceyda ile fark etmiştim. İlk defa karşı cinsten biriyle, üstelik başka biri olmadan evde kaldığımda, fark ettim ki, bir hafta içerisinde bilinçaltım onu ailemden biri gibi görmeye başlamıştı. Bu sınavı hepinize tavsiye etmiyorum, ancak hazırlık senesi bittiğinde aldığım ilk beraber eve çıkma teklifinin yakın bir arkadaşımın peşinden koştuğu kız tarafından gelmesi (üslubunu da hesaba katarak) de aynen böyle "olley ben godoş değilmişim" dedirtmişti bana. Tabii godoşluğu erdem edinmek de mümkün. Üstelik -belki de beklediğinizin aksine- öylelerine saygı duyuyorum. Onlara daha sonra geleceğim.



Olaylar kısmında madde madde değineceğim ev arkadaşları muhabbetini şimdilik bir kenara bırakıyorum. Geçen hafta ciddi ciddi, hayatımın son gününde olabileceğimi hissettim. Yani zaten bu hepimiz için geçerli bir ihtimal, ama bu yönde çeşitli olaylar da olduğundan, gerçekten son günümmüşçesine bir gün geçirdim. Aslında pek iyi bir tecrübe gibi gelmiyor kulağa ama, bunu birkaç kez daha yaşarsam, hayatın değerini bilmek şeklinde bir zihniyete çevirmem mümkün. Çok rica ediyorum, kendinize bir sorun: Bugün dünyadaki son gününüz olsa ne yapardınız? Yalnız, klasik cevaplar yok ailemi ararım vs. şeklinde. Şöyle düşünün soruyu: Yarın marsa gideceksiniz, nasa'nın özel bir görevi için. Ölmüyorsunuz yani. Ancak görev gizli olduğundan kimseye de söyleyemiyorsunuz. Ne yapardınız? Cevaplarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Okulda kendime bir kulüp buldum bu arada, ama bir türlü gitmek bilmiyorum. Resmen hayattan geri kalıyorum dostlarım. Bu vesileyle de inceden maddelere kaçalım bakalım:


  • Son bir iki hafta sonudur, hafta sonuna erken başlayıp geç bitirmeli şekilde takılıyorum. Takılmam yetmezmiş gibi, bir de bir yandan da işlere falan gidip çalışıyorum. Bu madde gösteriyor ki aslında bir yandan hayatı yakalıyorum.
  • Dersler yine tepetaklak gidiyor, ama yine de inatla azimliyim bu dönem için.
  • Ev arkadaşlarımın arkadaşlarıyla Hisarüstü'nün arka sokaklarında farklı yerlere uğradık. Başka takılanları tanıdım. Normalde hiç huyum değildir ama, onlarla direkt ilişkiler bile kurdum. Buna mecbur kaldım aslında bir yandan, çünkü öbür türlüsünden rahatsız olmuş bulundum bir kere. Bunda rahatsız edici kişiliğimin de payı olabilir.
  • Benle vakit geçirmek, ilk başta eğlenceli olsa da uzun vadede yorucu bir şey. Ben birileriyle vakit geçirdiğimde, benden yorulmasalar bile, kendimden yoruluyorum.
  • Yeni insanlar katamadım bu haftalarda pek, ancak olanlarla idare ediverdik işte.
  • Madde madde yazılacak çok şey var aslında da, baydım. Lütfen araları bu kadar uzatmamam için bir şeyler yapın.


Hisarüstü'nde hayat, soğuk ve nemli. İçimizi ısıtmak için salak saçma işler yapıyoruz. Bana aklını verecek birine ihtiyacım ise had safhada. Aklına güvenen gelsin.
Çok yakında: Opera
Her an: Sosyal savaşlar, post apokaliptik egolar.


21 Ekim 2010 Perşembe

Geceleri anlık kararlarla kısa buluşmalar, her zaman kafa güzelken yapılmaz.



Dün gece 12 saat uyuduktan sonra, bugünkü boş günümü boş geçirerek adına yaraşır bir şekilde değerlendirdim. Her ne kadar akşamında ödev yaptıysam da, o esnada ani bir kararla Sinem ile buluşup, kısa bir çay içme molası verdim. Yakınlarımda oturuyormuş. Komşularımı seviyorum.

Ev arkadaşlarımla internet hızı üzerine ciddi bir münakaşaya giriştik, en olmadı wireless ile komşularla ortaklaşma planındayım. Download yapmak sevdasını terk edeli çok oldu, ama youtube izlemeden yaşanmıyor dostlar.

Hayatta muhabbet kuramayacağımı planladığım insanlarla da ortak arkadaş+alkol plus kombosu ile ihtimaller yakaladım, buraya da notunu düşeyim ki ileride ne olduğuna göre geri dönüp bakabileyim.

Hafta sonu buralarda olmayacağım. Hisarüstü'nde bir haftasonunu kaçırmak epey pahalı olsa da, işe gidiyorum. Prensibimdir. Önce iş, sonra.

Hepinizi küçük küçük öpüyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

19 Ekim 2010 Salı

boğaziçi istanbul gibidir. ne kadar gezersen gez, yeterince öğrenemezsin.

Sabah dokuzda dersim var. Gecenin bir yarısı, kafam ne halde belirsiz, bir ortamdan dönmüş haldeyim yine. Pazartesi ortam mı olur demeyin, Etiler'de olunca oluyor.
On bir kişilik kalabalık bir ekip ile şarap içtik. Birimizin doğum günüydü yine. Burada doğum günleri, lisede öğrendiğimizin aksine hiç de cinsel yakınlaşma fırsatları falan içermiyor dostlar. Ama yine de facebook gibi bir şok olma duygusu yaşamak isteyenlere birebir. "Oha, sen de mi tanıyorsun onu, vay anasını" demek hiç bu kadar eğlenceli olmuyordu.



Doğum gününe gitmeden önce Nihat ile buluştuk. Özlemişim götü. Hiç uzatmadan kaçtı. Kendisinden tamamen bağımsız, ama kendisinin yol açtığı bir ayrıntı günümün yaklaşık bir saatini şehvet fırtınalarıyla geçirmeme yol açtı. Bazen oluyor bu. Hiç tahmin etmediğim bir kadın basit bir cümleyi bir söylüyor, nutkum tutuluyor. Tamamen ses tonuyla, beden diliyle, hatta aslına bakarsanız o anki enerji ile alakalı. Tabii bu tür duygular bir yere falan bağlanmıyor. Ama ne oluyor? Bu anlık şimşeklenmeyi yaşadığım insana olan bakış açım bir ömür değişiyor. Gerçi bugünkünde, eski bakış açım geri döndü nihai olarak.



Bugün sizlere hayata dair çıkarımlar falan sunamıyorum. Belki de dandik bir yazı oldu. Kalitesiz bir erkek olduğumu belgelendirmek istedim sadece. Sevgili boğaziçili kızlar: Sizlerle iletişim kurmaya çekinen, bunu istese de beceremeyen oğlanlar, The Big Bang Theory dizisindeki gibi olmuyorlar gerçek hayatta. İstediğiniz nerd şirinliğini size sunabilmem için, kırk fırın wikipedia kusmam lazım.


Bana adam olmayı öğreten okuruma Hazal Ana'dan acılı bir şeyler ısmarlayacağım.
Boğaziçi Bin Beşyüz

18 Ekim 2010 Pazartesi

Anayasaya hayır diyen kızlar, bana da hayır diyorlar. Evet diyenler beni tanımıyorlar.





Hayata tutunmak, aslında boşa geçen zamanımızı değerli olduğunu sandığımız şeylerle doldurmaktan ibaret. Bense, Boğaziçi'nde neredeyse her bölümün zorunlu dersi olan ekonomiyi o kadar sevdim ki, defalarca okudum. Öğrendiğim en önemli şeylerden biri ise şu: Bir kaynağın ne kadar kaldığını bilmeden, ona bir değer biçmek imkansızdır.

Hayatımızdan geri kalan süreyi ölçmemiz imkansız. Beş dakika sonra yaşayıp yaşamayacağımızı bilmiyoruz. Anı yaşama zihniyetiyle de insanın burnu boktan kurtulmuyor. Öyleyse ne yapmak lazım?
Bunu bilmek ise büyümekle gerçekleşiyor sanırım. İnsan büyüdükçe süpermen olma hevesinden vazgeçiyor.




Ama, Boğaziçi'nde işler çok farklı. Buradaki çocuklar, hala çocuklar. Çünkü altı yaşlarından beri ne yaptılarsa hep en iyisini yaptılar. Okullarının, ailelerinin hep "en" çocukları idiler. En zeki, en çalışkan, en güzel, en yakışıklı, en zengin hep burada.
O yüzden de, buradaki çeşit çeşit duygu durumu hep uçlarda yaşanıyor. Junkie olan en junkie, marjinal olan en marjinal olmak istiyor. Ben de öyle istiyorum. Gel gör ki, bu da insanı mutsuz ettiği zaman dibe vurdurmadan bırakmıyor. Zekanın mükafatı başarı ise, laneti de mutsuzluk.


Geçtiğimiz üç haftanın içerisinde aslında pek çok şey yaşadım. "bunu bloga yazacağım" dediğim şeyleri bundan sonra not edeceğim. Pek çoğu hafızamdan kişiliğime kaydı. Her zamanki gibi gereksiz olgun giriş ayaklarını bırakıyor ve madde madde maceralara geçiyorum dostlarım:



  • Liseden üniversiteye upgrade etme hatasında bulunduğum sevgilimle, Hisarüstü'nde gece vakti terlikli karşılaşma hayalim, kısmen gerçek oldu. Burada doğru noktada oturmak çok çok önemli. Ama buraya akbil ile gidip gelmek gerçekten çok eksik bir hayat. Yurtta kalmış, anasının evinden akbille gidip gelmiş, anasının evinden gerek spor, gerek aile arabası ile gidip gelmiş, ve sonunda eve çıkmış biri olarak söylüyorum. (bunların her birini birer dönem yaptım) Hazırlıklar özellikle sözüm size: İkinci yılınızda beğenmemezlik falan yapmayın, şöyle ya da böyle olsun ama mutlaka eve çıkın. Eve çıktıktan sonra başarısız olursanız istediğinizi yapın, ama önce bir çıkın.
  • Boğaziçine giremeyip Hisarüstüne giren tayfa ile iletişimim bu üç hafta içerisinde yok denecek kadar azdı. Biraz daha beklemeniz gerekecek Emre'nin tayfası. Sezonu geç açacağım, ama keseyi geniş açacağım.
  • Namım iyicene duyulmuş. Beklenmedik yerlere çağırılır oldum. Beklenmedik zamanlarda çağırıyorum ben de karşılık olarak.
  • Dersleri bu dönem çok güzel toparlayacağım. Yazın Amerika'da work n travel hedefim. Onun için de ortalama gerekiyor.
  • Parasal durumum gerçekten berbat. Cimrilik artık işe yaramaz oldu. O yüzden bir an evvel alternatif gelir kaynakları üretmem gerekiyor.
  • Beni tanıyanlar, sözüm sizlere: Sizlerle iletişimimi ilerletmek istiyorum. O yüzden mesaj atın, bir şey yapın. Beni yaratan adamla değil, benimle konuşacaksınız yalnız, Boğaziçi Bin Beşyüz ile. O ayrımı kesin olarak yapmaya hazırsanız internetten istediğiniz gibi sevişebiliriz.
  • Evde haftada bir kalabalık, haftada bir de tenha eğleniyorum. Aslına bakarsanız pek de eğleniyor sayılmam, çoğunlukla öğrendiklerim beni daha pis bir insan yapıyor, dolayısıyla da moralim bozuluyor. Ama her haftaya daha güçlü başlamak benim için kârlı bir ticaret. Kafaların çok güzel olduğu o akşamlarda, bu karmaşık ortamın biraz daha derinlerine iniyorum her seferinde.

  • Bu dönem bir kulüpte çılgınlar gibi çalışmak istiyorum. Lütfen bana bir kulüp tavsiyesinde bulunun. Ama gerekçeleriyle. Sinema kulübü olmaz ama. Birkaç kez gittim, ısınamadım. Ama oradaki Kylie Minoque'a bayılıyorum, çok güzel hatun.
  • Hisarüstü'nde oturmak insana spontane işler yapma lüksü sunuyor. Ama evden çıkmaya üşenmemeniz lazım. O yüzden börekçiye ne kadar yakın, o kadar iyi. Dikkat edin, okula demiyorum.
  • İngilizce bilmeyen sevgilimle işleri çok ağırdan alıyorum. Bir Boğaziçili ile evlenemem. Onun için en azından Behlül olmam lazım, Nejat İşler kurtarmaz.

  • Kız değil kadın diyenlere, kamış değil pipet diyeceğim. Hayatınızı üzgünlükle doldurmayın lan. Toplum çirkin, devlet kötü, şirketler yavşak, size öğretilen her şey aleyhinize, dünyayı kukuletalı adamlar yönetiyor. Oğlum boşverin lan, biz de eninde sonunda gerizekalı primatlarız. Memeliyiz. Aslanın pençeyi indirip ceylanı yemesi kadar doğal süreçler tüm yaşadıklarımız. Karl Marx'ın evlat acısı çeken bir baba, Engels'in ise ortama kafa güzelleştirici götüren bir "boğaziçine giremeyip hisarüstüne giren" olduğunu öğrendiğim gün çok güzel bir gündü. Oraya da otomatik vitesli bir araba ile gitmiştim.
  • Karşınızdakinin huyuna gitmek yerine, ısrarcı bir şekilde sizin tercih ettiğiniz iletişimi kurmaya çalışırsanız; insanlar size saygı duyuyor.
  • Havalar çok soğuk, insanın ders çalışası gelmiyor.
  • Ama Boğaziçi'nin kızları gerçekten çok güzeller. İnsanın okula gidesi geliyor.

Hepinize dokunmak istiyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

2 Ekim 2010 Cumartesi

Sabah erkenden kalkarım, akşamları kahkaha atarm.


Sezonu açtık.
ÖSS ile gelip de beni google'dan bulanlara ise ayrı bir hoşgeldiniz diyorum. Sadece yurtta kalan kızlara tabii ki.
Yine Hisarüstündeyim. Ancak bu sefer konumum farklı. Yine arka sokaklardayım, ama başka arka sokaklarda.
Anlatılacak epey birşeyler de birikti, denk getirip uzun uzun anlatacağım merak etmeyin.

Geçen seneki sevip sevmediğimden emin olmadığım kabuğumu yavaş yavaş değiştiriyorum. Eskilere dönmek iyi oldu.


"Dakikalar dakikaları, saniyeler saniyeleri, saatler saatleri kovalıyor. Bense zengin bir yavşak olabilmek için fakir bir yavşak oluyorum. Bunun neden böyle olduğunu ise hiç düşünmedim."
Hepinize iyi dönemler dilerim.


Hisarüstü'nde, birbirine dik sandığınız sokaklar aslında paraleldir.
Boğaziçi Bin Beşyüz

15 Eylül 2010 Çarşamba



Dünyanın adaletine inanıyorum. Ancak, insanın başına gelen her kötü şey de, yaptığı bir şeyin sonucu olmayabiliyor. Yani artık adına karma mı dersiniz, dini bir şeyler mi bilemiyorum; ama öyle zannediyorum ki, çeşitli dengesel faktörler zaman kavramından bağımsız çalışıyor. Yani, başınıza gelen şey, daha sonra olacak başka bir şeyi önlemek ya da mümkün kılmak için; bir şeyler öğrenmeniz için; ya da yapacağınız birşeylerin peşin karşılığı olarak gerçekleşmiş olabilir. Ayrıca, sizin kötü sandığınız, belki de aslında gayet iyidir.

Ailevi ilişkilerde bu durumu net bir şekilde görebiliyorum. Yani, babanızın dedenize yaptığı asilikleri siz de aynen ona yapıyorsunuz. Ya da oğlunuz da size yapacak. ("baba olunca anlarsınız") Tabii zaman geçtiği için olayların biçemi de değişiyor ancak, motivasyonlar ve sonuç beklentileri aynı. Ya da bilmiyorum, bana öyle geliyor da olabilir.

İş hayatı ise cinsel hayat gibi bence. Yani nasıl ki bazı erkekler seksi iseler, onlarla aşağı yukarı her kadın sevişmek istiyor ise; bazıları da iş seksisi. Bu bir elektrik meselesi. CV'si çok alakasız da olsa o adam öne çıkıyor, işi o bağlıyor. Çirkin adamların aktiflik düzeylerine şaşırmayı, her türlü patrona her türlü gideri yapabildiğimi görünce bıraktım. Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğu gibi, her ortamın da ayrı bir güzel erkeği var belki de. Ya da bilmiyorum, bana öyle geliyor da olabilir.

Kafam tatlı olduğundan yapıverdim şuncacık gereksiz hayat çıkarımlarını. Tırovıroyu kesip mevzulara giriyorum dostlar, a dostlar, kadim dostlar:



  • Hande ile sonunda yeniden konuştuk. İyi ki seni ellememişim Hande. Hande, arkasından çok ağır konuştuğu, bana bir gün "dün gece kendisini darladığını" (fazla ayrıntı vermiyorum, hatun okuyucular rahatsız oluyorlarmış) anlattığı manitasıyla barışmış. Herif özürler dilediğinden falan değil. Pırlanta almış adam. Yorumumu sorduğunuda "bir şey demiyorum, sana saygı duyuyorum; çünkü bu konu benim yorum yapabileceğim sınırları aşıyor" dedim.
  • Çok yakın, ama çok çok yakın bir arkadaşımın doğum günü vardı geçen hafta. Tüm tayfa oradaydı neredeyse. Hisarüstü komşuları ile iyicene kaynaşmak güzel oldu doğrusu. Tabii ki eve yalnız döndüm.
  • Liseden üniversiteye yeni giren bir arkadaşımla da onun bir gün öncesinde Taksim'de buluştuk. Spontan gelişmiş olması beni çok heyecanlandıran o akşamın sonunda da tabii ki eve yalnız döndüm.
  • Eve yalnız dönmek istemiyorum.
  • Merve olayı da zannedersem yalan oldu. Mevzuya ucunun da ucundan girecek oldum minicik bir örnekle; kız anladığı anda inanılmaz kötü tepkiler verip resmen sıfıra yakın bir noktaya çekti muhabbeti. İngilizce bilmeyen bir sevgili edinip evin yerlerini süpürttürme hayallerim inatla yıkılmamakla birlikte, artık gerçekten çok daha uzaklar.
  • Düzenli yazsam çok yazılacak şey var.
  • Basçı kız'ın üçlü tayfa güçlü tayfa kurmuş olması beni benden aldı. Benim aksime bazı erkekler gerçekten çok badass.
  • Bodrum'a gittim arada tatile, P&G'nin oğlu ile alkol plus takıldık tüm tatil. İnanılmaz eğlenceli bir tatildi. Network İK ile değil, bu şekilde kurulur ağalar beyler.
  • Son günlerde çok iş teklifi alıyorum, ama elimdeki işleri bitirmekten de gittikçe uzaklaşıyorum. Birinin benim bağladığım işleri yapması lazım gerçek hayatta.
  • Böyle kısa kısa maddeler yazmayı sevmedim, ama bu seferlik böyle oldu kızmayın. Ha, belki siz beğenmiş olabilirsiniz; gerçekten çok rica ediyorum etkileşimi eksik etmeyin.

Okuduğunuzu biliyorum ibneler.
Boğaziçi Bin Beşyüz

26 Ağustos 2010 Perşembe

Where I End And You Begin. Beggin huu..

Büyümek zor. Becerebilecek miyim bilmiyorum. Elimden geleni yapıyorum, ama yine bir yerde bir şekilde patlak veriyorum. Belki de, büyümek dediğimiz şey, büyüme çabasından vazgeçmekle eşzamanlı oluşan bir doğal süreç. Bilemem.
Son günlerde hayat yeniden canlandı. Kazadan sonra epeyce kendi kabuğuma çekilmiştim. Her ne kadar konuyu bilenler "bir şey olmaz" dese de emin olamıyordum. Hala emin değilim tabii ama, sigortacı arkadaşım Alper, dosyayı bir saat kadar inceledikten sonra inanılmaz başarılı bir iş çıkarttı. Artık o konu bir "matter of time" diyebilirim. Bekliyorum. Bir gelişme olursa da yazarım.
Gelgelelim olup bitenlere:
  • Nihat'la takıldığımız akşam kendisini ellemeden duramayan bir hatun vardı ortamda. Bir iki gün sonra çağırdım, beraber takıldık. (vallahi elleşmedik) Güzel bir sohbet oldu. İşin içinde Nihat olmasaydı kıza Naked Man yapıcaktım. Başkasına kısmetmiş. (gerçi naked man yaptığım anda bunu yapabilecek tek kişi olduğumdan deşifre olucam ama, hayırlısı)
  • Bu arada, evi değiştirdim. Yine hisarüstündeyim ama, bu kez en iyi yerindeyim. İnanılmaz bir evimiz var. Artık "ev olsa bıdıbıdı" bahanelerim kalmadı. Bakalım işe yarayacak mı?
  • Eski tayfalarım bana bu aralar güzel paralar kazandırıyorlar sağolsunlar. Laf yapmayıp iş yapmayı tercih eden yapım da sağolsun.
  • Emre'siz Boğaziçi çok kuru. Emre'ye yamanan kuruçükler ordusu da olmayınca eğlence olmuyor.
  • Düşünceli davranıp ayrıntılara dikkat ettiğimde yaptığım hareketler baya böyle, korkutucu falan olarak karşılanıyor. Korkutucu derken, hani sıradışı saçma insan davranışı gibilerinden. Weirdomsu. Ama kendim olduğumda  insanlar çok gülüyor. Ulan iyi de, siz asıl güzel esprileri kaçırıyorsunuz. Bu işte de bir yanlışlık var, ama nerede yapıyorum çözemedim.
  • Exchange'leri sevmiyorum. "Üçüncü dünya ülkesine geldik, burada başımıza her şey gelebilir" triplerini hiç sevmiyorum. O yüzden exchange sevenleri de sevmiyorum. (gerçi exchange işinin doğası gereği, onları kimse sevmiyor. sadece kısa vadeli fast food tadında seks kaynağı olarak görülüyorlar.)
  • WAT ve Interrail tayfalarını seviyorum. Ama gidemeyip de konuşulması gereken max yaz sayısı:1 benim gözümde. İkinci sene de aynı muhabbeti yapıyorsan sen bir hiçsin dostum, kadim dostum.
  • Just do it.
Boğaziçi'nin en güzel iki dönemi: Okul bitip yaz okulu başlamamışken, yaz okulu bitip okul başlamamışken.
Hepinizle tanışmak istiyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

22 Ağustos 2010 Pazar

Google'da "Türkiye'nin En Tırt Üniversitesi" yazdım, İTÜ Sözlük'teki "Boğaziçi İşletme" başlığı çıktı.

Bugün Merve ile buluştum. Kendisinin Boğaziçi ile hiç bir alakası yok. Ama öbür evimin bulunduğu Avcılar'da oturması açısından benim için oldukça önemli bir isim. Bir de kendimi ona kanıtlama ihtiyacı hissetmeme gerek olmamasından ötürü belki de. Üstelik o güzellikteki bir hatun kişi ile Boğaziçinde dolanacak olsam, nereden baksanız işletme kulübü başkanının üçte biri kadar falan "yerinde olmak istenilen kişi" olurum.
Ama her zaman her şey istediğiniz gibi gitmeyebilir yine de. Ardından buluştuğumuz dershane arkadaşım Nihat ile aylardır en ufak bir yaşam belirtisine sahip olamayışımızı konuştuk, karşılıklı üzüldük. Gelin görün ki, bir çözüm üretemedik. Beyler, yapan nasıl yapıyo nolur söyleyin lan :(

Hande ile barıştık gibi bir durum var ortada. Yeniden konuşuyoruz. Çok salakça bir şeye trip atmış meğersem zamanında. Dünyanın en dengesiz insanı falan herhalde kendisi. Yine de seviyorum güzel vakit geçirilinebiliniliniyor. Hande'yi biraz da şu yüzden seviyorum: Bugün mezun et okuldan, çok az şeyi değişir hayatında. Boğaziçili Çocuklar oldukları için popüler olan müzik grupları gibi değil.



Tadı bok gibi, tadı bok gibi, tadı bok gibi, tadı bok gibi.

Fenerbahçeli Cemil ile bizzat sevişmiş insan tanıyorum.

Ve hepinizi çok seviyorum.
Boğaziçi Bin Beş Yüz

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Boğaziçi Üçüncü Erkek Yurdu (orijinali)





  • Şimdilerde Psikoloji'nin arka bahçesi diye ancak gittiğimiz yer aslen üçüncü erkek yurduymuş zamanında.
  • Aptullah Kuran Kütüphanesi'nin en üst katında, faculty use only masalarının ilkinde çok güzel çok tatlı bir esinti var. O masalarda çok tatlı kızlar da var ama kariyer.net'te ayın en çok tıklanan profili olmaya oynamıyorsanız onlara da oynamayın.
  • Aptullah Kuran Kütüphanesi çok sert sessiz zorlaması değil mi yahu? Cevab veremedi komiğinden kaçarcasına. Abdullah Kuran Küdübhanesi Edeb Ya Hu Cevabları Kalb Gözü Haddi demek istiyorum. Ya da apaçi stayla şeklinde APTİ KÜTÜSÜ yazalım lan oraya. Çok badass olur.
  • Az önce hiç cinsellik içermeyen bir madde yazdım, hadi beni siz de sevin cinsel muhabbetten hoşlanmıyorum kuzucukları.
  • Bugün "fazla sosyal" diye bir tanım gördüm, fazla güzel bir kız tarafından yapılmış. Kız o kadar fazla güzel ki, facebook'a beni o eklediği halde, gerçek hayatta görünce selamımı almıyor. Bu arada benim komplekslerim bir yana, kız harbiden güzel lan. Bihter JR. Çok badass.
  • Siz siz olun, arkadaşlıklarınızı Boğaziçililerle yapın. En olmadı, Boğaziçili olmadığı halde Boğaziçililerin "yapmayıp değil, yapıp ama hobi olarak gene yaptıkları" alanlardan samimiyeti kurarak onlara yamanan üniversitelilerle yapın. Başkasıyla yapmayın. Yemin ediyorum gereksiz.

Böyle maddeler halinde giriş yapmak istedim uzun bir aradan sonra. Neden burada yoktun diye merak edenler olacaktır, ekliyorum efendim:




işte bu yüzden yoktum. Kendime gelmem zaman aldı, araba hala yatıyor Etiler Sanayi Sitesi'nde.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Blogumda turbolar, başımda kara belalar.





Uzun süredir yazamıyorum, başımda sıkıntılar var.
Boğaziçinin ortamlarına takılmaktan çok uzağım.
Mevzular geçecek gibi, ama belli olmaz bu işler.
Hepinizi seviyorum, gerçek kimliğim de Nejat İşler.

18 Haziran 2010 Cuma

O çok beğendiğiniz, merak etmekten kudurduğunuz Amsterdam
Bir profesyoneller mekanı be kuzum.
Esrar içmek ise niyetiniz,
Rahat olun,
Burası onun da ana vatanı.

Gelin hep beraber, eldekinin kıymetini bilelim.
Çarşıdan karımıza ruj alalım, orospuya gitmektense.
İnanın bana dostlar,
İkisinin bir farkı yok.

Issız adam bile profesyonellerle çalışıyor.
Kendinizi Peter North sanmayın.

Hepiniz için çok üzülüyorum;
O zavallı kızların
O zavallı "ikinci" erkekleri.

Boğaziçi Bin Beşyüz

17 Haziran 2010 Perşembe

İnsanın Namı Yürümeye Görsün.


Geçen akşam Emrelerde beraber oturduğumuz tayfadan Alican, benim de uzaktan tanıdığım birkaç kıza akşamdan bahsetmiş.
Namımı duyan çağırır oldu.
Hisarüstü'nde insanlara bir şeyler sunabiliyorsanız, kesinlikle karşılığını anında alıyorsunuz.
"Her şey karşılıklı mı?" tribiyle yanıp tutuşan İstanbul Üniversitesi öğrencilerine inat, burada her şey karşılıklı ve bu durum gayet keyif verici bir halde işleniyor.
Az sonra çıkıp Zuhal'lere gideceğim. Zeynep de oradaymış. (o da kızıllardan. nedense kızıllar beni çekiyor, hadi buna freudyen bir açıklama bulun)

He ayrıca, ulan dememiş miydim, gerçek hayatta "Boğaziçi Bin Beşyüz" sen misin demeyin diye? Şimdiye kadar kimse sormadı ama, yanlış kişilere sorduğunuzu tahmin etmiyor değilim. Beş yüz yıllık mazisi olan bir kültürü on beş yaşında edinmiş adamlarız sonuçta.

Geçen yazışımdan beri neler oldu bakalım kısaca:
  • Hande hıyarı beni facebooktan silmiş, ama telefonda kekir kekir konuşmaya devam ediyoruz. Benle kafa kafaya verip sövdüğü sevgilisiyle barıştı herhal. Kendisine "sen insan değilsin, sen orospunun ahlaksızın önde gidenisin" diyen biriyle barışan Hande'ye buradan saygı duyuyorum. Beni sevgilinden gizlemene gerek yok, yalanlarına ortak olurdum söyleseydin.
  • Zaten, benim bir yalanınıza ortak olmamı istiyorsanız, bana söylemeniz yeterli. Hatta bir tek benim için geçerli değil lan bu. Bir insanın yalanınıza ortak olmasını istiyorsanız, yalanınızın ne olduğunu ve işin doğrusunu ona söylemeniz yeterli. Bu yöntemle karşı komşunuzun aileniz evde yokken yediğiniz naneleri gizli tutmasını bile sağlayabilirsiniz.
  • Zamanında beraber Almanya'ya bir sivil toplum kuruluşunun gezisi amacıyla gittiğimiz Seda ile konuştuk geçen gün. Çok sıkkındı. Çarşamba buraya gelecek, içeceğiz. (hayır geri zekalılar, seks seks diyorum diye bunu da öyle bir şey sanmayın. kızın sevgilisi askerde lan; Rihanna olsa bakılmaz yan gözle.)
  • Dün akşam da yine Ortaköy'de içtim. Hesap ödeme sıkıntısı yaşanmayan masalarda fütursuzca içmeme imkan yarattıklarından mütevellit, teşekkür ediyorum.
  • Okuyucularım: Yorum yapana yazı ithaf edeceğim. Unutmayın ki, devleti yaşatan kurum, blogu yaşatan yorumdur.
  • Issız Adam bile profesyonellerden yararlanabiliyorsa benim neyim eksik lan? Ben Behlül müyüm?

Hepinize imreniyorum. Hepinizin hayatının en güzel yönleri benim olsun istiyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

13 Haziran 2010 Pazar

Liberalizm: Manzara'da gecenin ikisinde rektöre sövme keyfi


Dün akşam yine eski tayfalardan birine takıldım. Liseden kalma tayfalardan biri.
Liseden bir arkadaşımız üniversitesini bitirmiş, onu kutladık bir güzel.
Adamın güneye gitme teklifine çekinerek bakması, girişte kimlik sorunu falan olur mu, birayla girilir mi gibi soruları oldukça hoştu.
  • Sonunda çalılara bol bol zıplamayı başardım. Kesinlikle deneyin. Güney meydandaki o yuvarlak çalılar hani. Hiç acıtmıyor, acayip de keyifli oluyor.
  • Güneyi seviyorum.
  • Afrikalılar sizin o vuvuzelalarınıza... Dün maç izleme gafletinde bulundum. Adamlar resmen goril gibi üflüyor. Hiç bir ritm falan yok. Pis köleler iğrençsiniz.
  • Güneyde Emre ile karşılaştık. Yanında göt bir arkadaşıyla beraber, iki kızla geziyorlardı. Akşam dağılmışlardır tabii ki, ama Emreciğim şimdi bunu "ben o kızlara gayıgayıverdim" diye anlatır. Seni çok enteresan buluyorum lan Emre.
  • Boğaziçinde acayip güzel kızlar var. Kafaları yiyorum.
  • Bir kıza hiç uzatmadan "ben seninle sevişmek istiyorum" denilebiliyormuş a dostlar. Fazla çirkinleşmeden, kararında sürdürünce muhabbeti güzel yerlere de bağlanabiliyor. Gerçi ben sonunu çok da güzel bağlayamadım ama, hiç de beklediğiniz tepkiler gelmiyor yani.
Şimdilik bu kadar, öbür eve geçmem lazım.
Yarın da geçmiş tarihe rapor almam lazım.
Hepinizi selamlıyorum
Boğaziçi Bin Beşyüz

12 Haziran 2010 Cumartesi

Duu duu duu - duu duu duu - duu duu duu...

Boğaziçi'nin;
Müzisyen-İK-SK-ENSO-SBK tayfalarına diyorum:
(evet SBK, siz de alternatif İK'sınız. alayınız.)
O Boğaziçi Bin Beşyüz'ün ayılıp bayıldığı zavallı gitarcı çocuklara diyorum özellikle de.
O lisede ateş etrafında gitar çalmanın sadece bir adım ötesine gitmiş çocuklara.
O her şeyiyle, her yönüyle, tavrıyla vücuduyla çocuk olmanın hakkını veren, o güzel, o masum, o tatlı, o şirin, o piç, o zavallı, o şımarık, o mazlum çocuklara.
Bu ülkenin gerçek geleceğine yani.

Drying up in conversation, you will be the one who cannot talk.
All your insides fall to pieces, you just sit there wishing you could still make love.
They're the ones who'll hate you, when you think you've got the world all sussed out.
There the ones who'll spit at you. You will be the one screaming out.

Don't leave me high, don't leave me dry
Don't leave me high, don't leave me.....dry

[piano solo]

It's the best thing you have ever had, it's the best thing you have ever had.



11 Haziran 2010 Cuma

Sabah'ı Yatsı saymak

Çarşamba pek de beklediğim gibi geçmedi. Envanter şudur arkadaşlar:
  • Sınava çalışmadım, bari sonrasına çalışayım deyip evi mis gibi yaptım. İyi de oldu. Bulaşıktı viledaydı derken insana benzedi ev yeniden.
  • Sınav beklentilerimin aksine güzel geçti. Çalıştığım yerden sormuş hoca.
  • Sınav sonrası Hande ile buluştuk. Bize gelip yemek yapacaktık ama bu sefer de benim içimden gelmedi, hava da güzel olunca yürü dedim gidelim Etiler'e. Gittik de. Mango'da indirim varmış kısa bi alışveriş turu ve ardından da yemek faslı yapıp Starbucks'a kaydık ve orada uzun uzun uzun oturduk.
  • Böyle anlatınca sıkıcı olduğunun farkındayım ama, Hande'yi bi güzel elledim dememi falan bekliyorsanız yanılıyorsunuz a dostlar. Abazanım dediysek kıroyum demedik.
  • Akşam olup çattığında Emrelere geçtim. Yani bizim evde yapmadık bir şey.
  • Emre hayvanı eve kim var kim yoksa doldurmuş. İyi etmiş de, sadece sapları doldurmuş adam. Acayip baydım. Kafalar yeterince güzel olduktan sonra ortam bariz mala bağladı. O kadar çok kişi takılmaya gitmem bi daha.
  • Ortamdaki birkaç kişinin birden daha evvel bahsettiğim o basçı kızla şöyle ya da böyle birşeyler yaşamış olması enteresandı.
  • Tayfa içerisinde Boğaziçili olmayıp da Emre'ye yamanan adamların bana imreniyor olmaları ise epey enteresandı. Oğlum ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz ki, bilseniz çok da istemezsiniz eşek herifler.
  • Bir tanesiyle olan "Acun bizim okuldan mezun - Sarp da bizim okuldan - Aa sen hangi liseden mezunsun ki?" diyaloğu ve adamın kilitlenip kalması çok tatlıydı. Kardeşim Denizli Anadolu da iyidir lan ben ezmek için söylemedim. Ama sen de içinde helikopter durağı olan bir üniversitenin öğrencisiyle konuşurken adamın kredi kartı olan bir liseden mezun olmuş olabileceğini unutmamalısın. Öptüm.
  • Emre'nin kafası güzel olunca "onu siktim bunu siktim" diye coşması çok hoştu. Benim böyle eski bir blog yazarı arkadaşım vardı. (Hani bizi Hande ile tanıştıran) O da çok yazardı öyle. Onun faydası mıdır bilmem ama, Emre'nin nerelerini yazıp nerelerini yazmadığını anlayabiliyorum artık. Kızdığımı falan sanmasın kimse. Adamın beş yapılacak bir'i var sonuçta. Kimde olsa aynısını yapar.
  • Yine de Moral Bozukluğu ve 31'i anmadan edemiyorum:


Kamera Arkası / Bugün Benim İçin Ne Yaptın? from Dirty Cheap Creative on Vimeo.

"Yirmi beş sene elinle otuzbir çek çek, sonra git ona buna afra tafra yap; "Ben ona çaktım, ben buna çaktım" e benim derdim tabii.."

  • Birazdan yine Emrelere gideceğim. Bugün az kişi olacağımız konusunu teyit ettirdim özellikle tekrar tekrar. Bakalım kısmet.,
Hepinizi merak ediyorum
Boğaziçi Bin Beşyüz

9 Haziran 2010 Çarşamba

Kızıl


  • Bugün kısa kesicem, sabah finalim var ilk slotta hem de.
  • Duygu facebook'tan mesaj atmış, finallerden sonra içelim sıçalım diye. Bişey demedim. Finallerden sonra içip sıçmanın lafını edeceğimize kendisini -ve mümkünse sonrasını- edelim. MSN kullanmıyorum demiş bir de. Loser olunca öyle oluyor insan herhalde.
  • Boğaziçi'nde tahmin ettiğinizden çooook daha fazla loser var. -başlarını çekmem de ayrı bir durum-
  • Bir power nap sonrası derse devam edeceğim. Bunu da burada belirtmek istedim.
  • Yarın bi aksilik olacak gibi görünmüyor. He bir de sınavdan sonra Hande gelecek yine. Yemek falan yapıcaz.
  • Kısa kısa bir gündem turu yapayım dedim. Ev gecesi sonrası uzun bir rapor yazarım merak etmeyin.
  • Ev gecesinin şimdilik kadrosu: Emre, Zuhal, Alican, Caner, Ben
  • Öptüm. Bu gece seviyorum hepinizi. Kafam iyi.
Boğaziçi Bin Beşyüz

6 Haziran 2010 Pazar

BURC Beach olmayan Kilyos


Boğaziçi'ne Anadolu'dan gelen tayfa Kilyos'u görür deriz ya hani hep.
Şu resimdeki -ilk anda dikkatinizi çekmesi mümkün olmayan- minik harabe kulübe onlar için tarihi eser niteliğinde.
Dün gece Taksim shuttleında Kilyos'ta "üniversiteye mi geldik, hadi eylem yapalım" tayfasının başlarından olan
Böyle düz ve ortadan ayrılmış saçlı, esmer
Ve hımbıl tipli
Bir çocuk var, onu gördüm.

Herifçioğlu, shuttleda bira içiyordu.
Nasıl bir kafada olduğunu merak etmekle birlikte, onun kankası olan hatun geldi bir an aklıma.
Hani biri "imza toplayalım dilekçe verelim" derken direkt olarak "yok yok yürüyüş yapalım pankart açalım eylem yapalımmmmmmm" diyen kız.
Şimdi okulun ciks kulüplerinde fink atıyor.

Yapsın tabii, üniversitede yapmayacak da ne zaman yapacak?


Kilyosun en çok neyini seviyorum biliyor musunuz?
Seks çabasının sonuçsuz (ister negatif ister pozitif) kalacağı, yazılı olmayan ama çok katı bir anlaşmaya bağlıdır Kilyos'ta.
O yüzden isteyen istediğiyle konuşabilir. Dans edebilir. Oturup içebilir. (Kilyos alkolizmi üzerine blog değil kitap yazılması gereken bir konu.)
Kilyosta bir sene kaldıktan sonra normal İETT'lerde yanına oturmak için kız tercih eden adam tanıyorum.
İstanbul'un Hisarüstü harici otobüs hatlarında düşeceği sapık konumu çok hoş, şirin, witty.

Kilyos'un masumiyeti, Hisarüstüne gelince yerini aklın kurnazlığına bırakıyor.
Confessboun'dan gördüğünüz üzere birbirinin diş fırçasını kirleten kızlar burada ders baltalıyor, adam çalıyor.
Kafa aynı kafa da, güç aynı güç değil.

Boğaziçi'nde güç, kontollüdür. Kimse gaza gelmez buralarda.
Mevzu anlatmam için daha beklemeniz lazım. İneğimdir. Blog tutmamdan belli değil mi zaten?
Ben Bilmem Beyim Bilir

Leisure Suit Larry 7: Ya da bir Taksim gecesinde olabilecekler




Bu gece gittim basçı hatunun doğum gününe. Epey gecikerek gittim mekana. Mekana girdiğimde bir kız, baya da güzel bir kız, kafası 1500 olmuş da bad tribe girmişçesine çığlık çığlığa ağlıyordu.

  • Oradaki muhabbeti uzun uzun anlatmayacağım. Hatun gerçekten afetti yalnız.
  • Basçı kız ne oldu derseniz, basayım ona. Boğaziçililere yamanmış güzel güzel takılıyor da, iki gün sonra işler değiştiğinde nereye yamanacağını şimdiden planlaması lazım. İstanbullu olmayan aileme hep söylerim; Şileli de olsa İstanbullu İstanbulludur. Boşuna uğraşmayın, adamlar bir şekilde yollarını bulurlar siz kalırsınız öyle. Bunlarınki de o hesap. Güzel kızım evladım, o çocuklar şimdilik senle kanki kunkiler de, günü gelince senle işleri olmayacak. Yirmili yaşlar bitip de davalar satılınca girecek bir banka bulabilecek misin kendine?
  • Bu bahsettiğim durumu da kötü bir şey olarak gördüğümü sanmayın. Doğanın kuralı bu lan. Buradaki adamlar doğuştan ödüllendirilmiş-lanetlenmişler. Tabii ki farklı olacaklar.
  • Bence Güney Kampüs'e girişte Boğaziçi kartı değil de (ki o da sorulmuyor zaten) tip-yaş falan geçerli olmalı. Tipi olmayan ancak parası varsa girebilmeli falan. Nihayetinde elitist bir yer burası, kurumsal kimliğe de yansıyabilir gayet.
  • Yok yok lan gelin ahahah. Buranın çirkinlerine de ekmek lazım. Sizden çıkıyor, siz de farkındasınız bunun zaten.
  • Taksimde bir sürü adamla ve kadınla tanıştım. Camiada ilerlemeye devam.
Ama dostlar, şunu fark ettim: Nasıl ki Kadıköy Taksim'i döver ise, Hisarüstü de aynen öyle. Burada kırolar, mallar, çirkinler, fakirler falan yok. Buranın fakir adamı da gerçekten fakir; romantik şair fakirlerden. Öyle düz Levent Kırca fakiri değil.

Bu arada, Emre yoktu bu akşam, mal herif. Olaydı her şey daha eğlenceli geçerdi. Seviyorum ibneyi.

Not: Bu akşamki tayfayı perşembe akşamı bize çağırdım. Bakalım bir aksilik çıkmaz ise, Hisarüstündeki ilk ev gecemi gerçekleştiriyorum. Buralarda bu işler, eğlenceli birer "takılma" gibi görünse de, Hisarüstünde evler rahatlanılacak birer yuvadan çok, başkalarına "bakın ben nasıl da eğleniyorum" deme temalı birer harp meydanıdır. Bu harbi kazanmaya kafayı koydum. Kafam iyi değil üstelik, az sonra olacak ama :)

Hepinizden nefret ediyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

4 Haziran 2010 Cuma

Bir Boğaziçilinin Hayattan



Beklentileri:
  1. Seks yapmak
  2. Seks yaptığını başkalarına duyurabilmek
  3. Seks yaptığını başkalarından gizleyebilmek.
Korkuları:
  1. Seks yapamamak
  2. Seks yapamıyor olarak tanınmak (abazan, rahibe, kezban vb.)
  3. Çok seks yapıyor olarak tanınmak (kaşar, piç vb.)

Hisarüstünde hayat gece 4'te peak yapar.




Uzun süredir yazmadım, merak etmemişsinizdir umarım.
Bu aralar parasızlığın dibine vurduğumdan fazla bir aktivitem yok.
Bir de boğaziçi kitlesi, bu aralar network kapılarını sonuna kadar kapamış durumda. Finaller var ders çalışıyorum bahane-sebebi ile, bu dönem tam olarak mayıs içerisindeki o konser-monser yapılan efsane dönemin tersi.

Neyse, neler oldu bir bakalım bakalım:
  • Emre'lerin grubuyla devam ediyoruz aynen. Yarın basçı hatunun doğum gününe gidiyorum.
  • Duygu'yu hala aramadım amk. Bu da benim badaklığım. Ama görseniz hatun tam bir cıvır lan. Ama bir de konuşsanız, tam bir loser. Başka okulda olsa mümkünü yok böyle bir şeyin. Boğaziçi ayrı bir habitat. Helikopter durağı olan bir okuldan bahsediyoruz burda.
  • Dün gece kafam epey iyiydi, sık sık olduğu üzre. Boğaziçi networkünden olmayan -ki dışarıdan takılınabilen tek tayfası müzisyenler buranın- bir arkadaşla, onun bambaşka bir çevresine takıldık. Kafam güzel bir şekilde yaklaşık 15 km araç kullandım İstanbul sokaklarında. Nasıl geldim eve bilmiyorum.
  • Geldiğim gibi Emre aradı, buluşalım falan dedi. Bende birşeyler var onu istiyor göt. İyi dedim kardeşim ama bende kağıt yok sende varsa geleyim.
  • Varmış. Gittim takıldık. Güzel oldu.
  • Birazdan Hande gelecek. Hande kim derseniz, o da burda okuyor. Ama biz, blog yazarı olan başka bir arkadaşım üzerinden -yalnız blog dedik diye internet sanmayın, gerçek hayattan- tanışıyoruz.
  • Bi gelişme olursa bildiricem ibneler.
  • Böyle madde madde yazmayı da sevdim. Yapıcam artık sık sık.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ben Bilmesem de Beyim Bilir



Artık ben de aranızdayım.
Kızlar cephesinden haberlerle geldiğimi sanıyorsanız biraz yanılıyorsunuz.
Ama denk gelirse de affetmem.
Boğaziçi Bin Beşyüz'ün hanımı falan değilim.
Kendisinin gerçek ismini dahi bilmiyorum.
Sadece Hisarüstü'nün farklı arka sokaklarından da ben yazayım dedim.
Hepinize hoş bulduk efenim.

30 Mayıs 2010 Pazar

O eski halimden eser yok şimdi, hırs içinde tutkunum şimdi.



Boğaziçi Bin Beşyüz - 2005 Kadıköy



Bir taksime gittim diye anlata anlata bitiremedim, farkındayım.
Amma, bir kızla tanıştık orda;
Kız bana "Boğaziçi Bin Beşyüz sen misin?" dedi.
Gerçek ismimle sordu tabii soruyu.
Vay anasını dedim sayın okuyucular; zamanında ben de ünlüymüşüm lan.
Bu blog, şöhret basamaklarını yeniden tırmanma çabamın günah çıkarma kabinidir.

Alayınıza gider!
Boğaziçi Bin Beşyüz

Tatil yapıcam dedim ama dayanamadım

Emreyleydik ya yine hani,
Yazmayı unutmuşum. Adamla kafamız güzel konuşuyorduk. "Üniversiteye mi geldik, hadi o zaman eylem yapalım" tayfasından bahsediyorduk Kilyos'taki. (o tayfadan ayrıntılı bahsetmek de boynumun borcu olsun)


Oradan birinin muhabbeti geçti. Şu kız mıydı bu kız mıydı derken Emre;
"Haa o muu, ben siktim onu." dedi.

Hay amına koyayım vay amına koyayım. Şoke oldum lan. Benim çüküm anca xhamsterda çalışıyor.
Bakalım öğrenicez yolunu. Öbür itlerin aksine ben öğrenince sizle de paylaşıcam lan internet otuzbircileri sizi.
Hadi yine yazarım
Boğaziçi Bin Beşyüz

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Boğaziçi Limon Kolonyaları: Hepimizin İhtiyacı


Bir gün okulda herkese kolonya dağıtacağım
Hep beraber ferahlamamız lazım.
Nedense kendimizi bir türlü rahat hissedemiyoruz.

Hepimizde almış bir loser olma durumu korkusu, gidiyor. Buna sebep olarak bitmez tükenmez öss çalışmalarını gösterenler sosyoloji bölümündeki cıvırlar olacaktır. O bloglardan değil burası.

Boğaziçindeki yazılı olmayan kurumsal yapı gerçekten çok enteresan dostlar. Eğer burayı kazanamadıysanız, her türlü şu saatten sonra da gelip tamamen Boğaziçi içerisinden bir arkadaş çevresi edinebilirsiniz mesela. Dünkü konserde de bunu gördüm. ÖSS kapıları size kapamış olabilir, ama Boğaziçililer tayfası size de açık. (Acun Ilıcalı'nın da zamanında boğaziçini kazanamadığı hale boğaziçinin futbol takımında top falan oynadığını örnek veririm burada)

Fakat dışarıdan bakınca biraz işler değişiyor.
Mesela, bir müzik grubunuz var diyelim. Dışarıdan sizi izleyince görünen manzara şu: Bu çocuklar her türlü işlerine güçlerine bakarlar, ama şu kız, anca böyle Taksimde sağda solda çıkar, yarın öbürgün şimdiki grup arkadaşları davayı satıp patron olunca da onlara kızar.

Burası böyle bir yer işte. Adamlar gidip müziklerini satmak istedikleri zaman bile nasıl satacaklarını -belki de doğal bir yetenek olarak- biliyorlar. Buranın en loser adamı bile gidip kariyer günlerinde koç taşağı atıyor, bütün Türkiye onu konuşuyor. Kahvede oturup "ülkücüleri nasıl döveriz" diye bütün gün pinekleyen İstanbul Üniversitesi solcuları, sözüm size.

Dün akşam yine after party dahil olmak üzere takıldım. Yavaş yavaş camia içindeki yerimi  ben de alıyorum sanırsam. Alkol ortamları güzel ortamlar, hızla eriyip araya karışabiliyorsunuz.


Ne oldu ne bitti diye soracak olursanız, bir bok olmadı tabii ki de. Herkes gibi ben de eve gidip yattım. Boğaziçinin sikişen tayfası öyle kolay bulunmuyor. Hatta şöyle diyeyim, sikişebilen beş yüz kişilik falan bir grup var, dön dön birbirlerine takılıyorlar. Dışarıya açılmaca yok, açılanın da geri dönüşü olmuyor. "Sevgili buldu, çok kaptırdı, çocuk da kıroymuş zaten" diyorlar.

Burayı google'dan bulup gelen liseliler sözüm sizlere: İyi çalışın lan ÖSS'ye. Buraya gelip de "ben çalışmadan girdim full takıldım" diyince herkes yiyor. Daha doğrusu o da sizin gibi olduğu için yemek işine geliyor.

Hafta sonunu burada kapatıyorum cumartesi pazar gerçekten tatil yapıcam. Hepinizi ince ince öpüyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

Not: Duygu mesaj ile iletmiş numarasını, ama geri dönüşü bu kez de ben yapmadım. Haftaya artık.

28 Mayıs 2010 Cuma

Boğaziçinin sonlanamayan geceleri

Duygu'yu  aramadım dün. Okulda müzik yapan arkadaşların dün konseri varmış, taksimin yarı-ünlü bir mekanında. Oraya takıldım, biraz eğlenceliydi yine. Neyse sonra oradan Emre diye bir elemanla onun evine geçtik, konser sonrası grupla takılmaca kafaları falan. Tabii ki gece sürpriz bir sonuca bağlanmadı ama iyi güldük eğlendik. Kafalar iyiydi çünkü. Galiba biraz telmaşa oldu bu yazı ama, yapçak bişey yok çünkü akşamdan kalmayım, daha birazdan yine gidicez. Bu akşam da başka bi grubun konseri varmış. Bu boğaziçinin müzik çevresi epey dar arkadaşlar, ve gayet de iyi bi ortam. Bunlara bok atamayacağım açıkçası.

Boğaziçi Bin Beşyüz

27 Mayıs 2010 Perşembe

Hadi bakalım kısfmet

Dün ekonomi sınavı var demiştim ya hani, orda bizim bölümden Duygu'yu gördüm. Kendisi bölümün depresif loser kızlarından. Ama muhabbetimiz var yani baya, geçen hafta da aradı görüşelim içelim edelim dedi.
Cuma yapalım demiştik normalde ama, cuma eve dönmem lazım o yüzden bu akşam için zorlayıcam bakalım. Ne çıkar ne çıkmaz paylaşırım buradan sizinle.

Boğaziçi'nde aktif seks hayatı olan bin beş yüz kişi falan var, onlar da dön dön birbirlerine anasını sateyim. İnsan şunu biraz topluma yayar lan. Benden beter durumda olan onlarca kız tanıyorum.

Zamanında 22 yaş evlenmek için geç bile kalınmış bir yaş iken şimdi popüler olamayanı sekssizliğe mahkum eden sisteminizi sikeyim. Modern toplumu yaşamadan post-modern olduk lan.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Boğaziçinin en iyi ikinci tayfası


Anadolu'nun dört bir yanından dersleri çalışıp çalışıp gelinen Boğaziçi ilk sene çoğunlukla Kilyos'tur bu tayfa için. Aslında bu çocuklar zehir gibi çocuklar bilesiniz. Ama biraz daha iyi yönlendirilmeleri lazım.

"Bigaynır" kardeşlerim; sizleri ilk senemde hiç sevmez idim. (Türkiye'nin en iyi üç, bilemedin beşinci lisesinden geliyorum) Yaptığınız hareketler -tüm diğer boğaziçililer gibi- benim 15 yaşındaki halimi andırıyordu. Ama şimdi sizleri çok iyi anlıyorum. Siz de "senin benim gibi insan" imişsiniz.


Laakin, fakat, öyle değildir. Neden mi? Çünkü kendisi dışındakine yaşam şansı tanımayanların en kralı bunlardan çıkar. Bunlar ilerleyen yıllarda dağılıyorlar tamam mı, bu Anadolunun saf yağız erkekleri. Bir kısmı solcu loserlara, bir kısmı dinci loserlara, bir kısmı kariyerci loserlara, bir kısmı düz loserlara yamanıyor. Ve her biri diğerlerini mal olmakla suçluyor inanılmaz bir şekilde dostlar. Sikişebilenler sikişemeyenleri çirkin, sikişemeyenler sikişebilenleri dejenere sanıyor. Halbuki ikisi de karşılıklı aşka dayanan bir seks için ölüp bitiyorlar. Bulamayacaklarının ise son derece farkındalar.

Seks demişken, bu adamlar için seks, kadının alkol aldığında yapmaya meyilli olduğu bir hatadan ibaret. Hani ekşi'nin meşhur deyimiyle (ekşide de 4. nesil yazarımdır bu arada efem) "her sevgilim bir kere versin ama karım bakire olsun" tayfası bunlar. Eski sevgilim şimdi bunlardan biriyle beraber, ve bekaretini onla yitirdiğini adama bir güzel yutturmuş durumda. Ulan bir yandan kızıyorum ama bir yandan da beter olsun köpek herif diyorum. Kızım sana da helal olsun, benden biraz olsun bir şey öğrenmişsin.

Doydostan patsoları yiye yiye beyni patatese dönmüş bu zehir gibi çocuklar, son senelerinde kafalarını değiştirirler. O zamana kadar da ülke genelindeki "boğaziçili" imajında yer almazlar. Bunlar tanımadığınız boğaziçililerdi. Tanıdığınız hallerine sonra geliriz.

Boğaziçi Bin Beşyüz

Girişi yapayım, gerisi sonra gelir nasılsa

Şimdi gerçekten merhabalar beyler bayanlar.
Bendeniz Boğaziçi'nde dördüncü yılını, üçüncü sınıfını okumakta olan bir arkadaşınızım. (alttan derslerle beraber tabii) Uzun süredir fark etmiş bulunuyorum ki aşağı yukarı hepimiz aynı sorunları yaşıyoruz, ama kimse kimseye itiraf edemiyor buralarda. Hepimiz loser'ız ama deli gibi cool takılmaktan da kendimizi alamıyoruz.

O yüzden kendimi deşifre etmeden başımdan geçenleri, okul hayatımı anlatacağım sizlere. Belki benzer hayatları yaşadığımız kişilerle denk geliriz, belki de işin doğrusunu sizlerden öğrenirim diye.

Blog tutmak dediğin zor iş, o yüzden konseptsiz düz blog açıyorum. Kafama göre, ne gelirse elime yazacağım. Kırılmaca gücenmece yok.

Ve şimdiden söylüyorum, lütfen bir şekilde anlarsanız falan, gerçek hayatta gelip "hacı boğaziçi1500 sen misin" falan demeyin. Burada yazacaklarım hayal ürünleri değil, ama her türlü uydurdum ayağına yatabilirim. Belli olmaz bu işler.

Hepinizi en başından öpüyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

Merhabalar dünya

İlk postum kısa olmak durumunda
Çünkü şimdi ekonomi sınavına gitmeliyim, 9 dakika geç kaldım bile.
Boğaziçi'nin sıradan hayatlarını anlatacağım sizlere bu blogda.
Ama kim olduğumu sormak yok, ona göre beyler bayanlar.
Bu sefer de geçemezsem şu ekonomiden, yaz okulunda buralara ne yazılar döşenirim zaten, rahat olun.
Hepinize selamün aleyküm diyeringen.