29 Eylül 2011 Perşembe

07nsy13

Merhabalar.

Bu olayı bana başka biri anlatsaydı inanmazdım. O yüzden inanmazsanız bir şey diyemem dostlar, a dostlar, gönül dolusu dostlar.

Sene 2009.
Yer Üsküdar. Bildiğin.
Bostancı'da arkadaşlarla lunaparka gitmişiz, hayatımda ilk defa cabriolet araba kullanıyorum. Dönüş yolu, saat 22:30 civarları.
Yokuş aşağı gidiyorum sol şeritten tatlı tatlı, yanımdan son derece yüksek bir hızla, ve EHİHİHİİHİİİİ diye açık camdan bağıran bir sürücünün yönettiği, belirttiğim plakalı Infiniti fx35, yani şundan geçti:


Ben tabii daha önce başka araçlar falan kullanmışlığım olduğundan, şehir içinde gazlama olaylarına falan o dönem de aşinayım. Herhalde bendeki arabayı gördü, yarışmak istiyor diye düşündüm. Ancak NSY13 sağımdan geçtiği gibi frene asıldı, ledli stopları yandı, büyülendim, ve geçtim tekrar onu.

Dedim kesin yarışmak istiyor, oyun yapıyor terbiyesiz.

(O sırada Infiniti denen markayı bilmiyorum, logosunun benzerliği nedeniyle Chery sanıyorum. Bu Çin jipleri güzelmiş lan dedim kendi kendime)

Arabada sağımda oturan kuzenim "Olm arabayı süren kız, bayağı da güzel bir kız, ve bize bakıp çığlık atıyor ikidir" dedi. Dedim kesin yarışmak istiyor. Arabama da güveniyorum hani, vitesi manuel moda alıp soldan yapıştırıp geçtim tekrardan. Bu sırada arabayı bırakacağım otoparka doğru yol alıyoruz. İlerideki ışıklardan iki kez sola döneceğim, bi 100 metre kadar ileride sağda otopark var. Eve gelmek üzereyiz yani.

Olayı yarış olarak algıladığımızda benim kazanmış olmama yetecek kadar fark açtığımda tekrardan yavaşladım. Sağımdan yine geçti beni, bu sefer ben de göz göze geldim kızla. OHA dedim, gerçekten hayatımda dokunduğum -genelgeçer normlara göre, yoksa ben biraz balık etli hatun severim- en güzel kızdı. O sırada daha dokunmamıştım ve dokunacağımı da hayatta tahmin etmezdim tabii hehe :)

Beni geçtikten sonra arkasından çok yavaş bir şekilde devam ettim. Bekliyorum ki gözden kaybolsun, ben de geceme devam edeyim kaldığım yerden, eve gideyim falan. Zaten dediğim gibi, arabayı ilk defa almışım ve evdekiler bu yüzden "neredesin" aramalarına birazdan başlayacaklar belli ki.

NSY13, ileride benim döneceğim ışıklardan döndü. Onun için yolumu değiştirecek değildim.


Işıklara geldiğimde sağda duruyordu. Yol iki şeritli olduğundan ben de soluna geçtim doğal olarak. Seslendi:

-N'apıyosunuz?
Dedim 1500, dur bakalım ne çıkacak bir bakalım. Cabriolet dünyası böyledir bakarsın. Ortalama bir cevap ver, konu nereye giderse.
-Hiç, öyle dolaşıyoruz. Sen?
-Ben de dolaşıyorum öyle. Kafam bozuk. Ama yaaaniii been de o arabaayla dolaşmak istiyoruuumm (kız çok ağır tiki aksanıyla konuşuyor bu arada.)
Başından beri söylemedim, tam olarak şu sahnede söylemek için. Bendeki araç şu dostlarım:
Evet evet, bildiğin adıyla sanıyla BMW Cabrio


O an kafamda tarttım konuyu, dedim ne olabilir ki en fazla? Ya arabayı çalarlar bu bir şebekedir, ya da böbrekleri çalarlar, bu bir şebekedir. Arabayı sağlama almam lazım, böbrekleri riske edebilirim böyle bir şans için dedim.

-Olur, ama önce senin arabanla dolaşıcaz.
-E nasıl olucaak nereye bırakıcaaz?
-İleride otopark var, ben hep oraya bırakıyorum zaten. Oraya bırakırız senin arabaya geçeriz, sonra seninkini bırakır buna geçeriz.
-Tamaaam.

Evet ilk çemçüklüğümü, ilk aytekliğimi, ilk umut sarıkayalığımı burada yapmıştım biliyorum. Ama kız evet demişti işte. Ayrıca araba da daha yeni alınmıştı lan, otopark üyeliği bile yoktu. Gece boyunca otoparka her giriş çıkışımızda para ödedim.

Otoparka girdim, arabayı daha sonradan her zamanki yerimiz olacak olan yere bıraktım. NSY13 kapıda bekliyordu. Kuzenim arka koltuğa geçmişti ve ön koltuk boştu. Arkaya oturmam olmazdı yani.

Oturdum, ve hayatımda gördüğüm ilk 10'a girebilecek olan o bacakları gördüm. NSY, mini etek giymişti.

Devamı sonra dostlar, a dostlar, gönül dolusu dostlar.

Teaser: Ramazanın ilk gününde de bira içilmez ki? Fanta içilir ama.

27 Eylül 2011 Salı

Hayatta Kalmak ya da Hayattan Keyif Almak

Merhabalar sevgili okuyucularım. Sizlerden uzak kalmak inanın bana da çok zor geliyor. İnsan içindekileri kaleme aldıkça aslında kimseyle yakalayamayacağı bir iletişimi kendi içinde kurmuş oluyor. Yani değme terapistlere gitsem şurada yaşadığımı yaşayamazdım. Bu yüzden sizlere çok teşekkür ederim.



Boğaziçi'ni kazanamayacağım ukte okul olarak tercih listesinin en üstüne yazmamdan, ve sonra sürpriz bir şekilde kazandığımı görünce öğrenci işlerini arayıp "Merhaba ben kazanmışım sizin okulu hiç beklemiyordum o yüzden de gelip içini falan gezmemiştim hiç. Şimdi gelsem orada mısınız?" diye sorup "Buradayız gel" cevabını almamdan beri  yıllar geçti. Geçen bu yıllar bende birşeyleri değiştirdi mi, değiştirdiyse de bu değişiklikler bana yaradı mı bilmiyorum. Ama şurası kesin ki çok insan tanıdım.

Envai çeşit hocasından tutun da dönem dönem öğrencisine kantincisinden börekçisine yığınla insan gördüm şu okulda. Boğaziçili olmadığı halde Hisarüstünden çıkmayanlar, tırt bölüme girip 4.0 ortalama yapıp sağlam bölüme geçiş yapma fantazisini gerçek kılabilen insanlar, aylık x lira geliri olan ailenin çocuğuna "senin ihtiyacın yok" diye burs verilmezken 3x lira bireysel burs geliri olanlar, Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde dershanecilik sektörünün parlak paralarını görüp "ulan ben bu işi kıvırırım" diye ÖSS'ye girmeden evvel anlaşma yapıp sınavda derece çıkarınca araba falan alan bireysel girişimci profesyonel öğrenciler (kendisinin lakabı prof'tu zaten kilyosta bilenler bilir) var mesela.



Ya da babası Türkiye'nin en önemli şirketlerinden birinin genel müdürü olup, elindeki avucundaki paranın haddi hesabı olmayan, ama nasıl bir yalansa "babamdan para almıyorum ben gider yaptım çok delikanlıyım" yalanını arkadaşlarına yedirebilmiş yavşak da var bu okulda, geldiği ilk sene bir kulübe çöküp şimdi istediğine iş yaptırıp istediğine iş yaptırmayan da var. Komünistlere ise hiç girmiyorum, "senin malın bizim malımız, benim malım benim malım" kafasında insanlar var. Gerçi sonradan öğrendim, onlar komünistler arasında da saygı görmüyorlarmış meğersem. Meğersem benim tanıdığım solcular yavşak oldukları için ben tüm solcuları yavşak sanıyormuşum. Halbuki puşt her siyasi görüşte puşt. Neyse konumuzdan ve konumumuzdan sapmayalım.


Son birkaç gündür tatildeyim. Tatil demek benim için bir anlamda detox demek. Çünkü normalde detox yapmaya kalktığım zaman her yerde sorun yaşıyorum. Detox demek de recreational demek. O da yazı demek. O yüzden yazıyorum zaten bu yazıyı :)

Boğaziçinde gördüğüm onca insana rağmen bir tanesi var ki işte onu diğerlerinden ayırırım. Adı Gizem. Tarih bölümünde okuyor. Zaten Boğaziçi'nin Tarih bölümünden de kalitesiz insan çıktığını görmedim.
Bir insanı şu hayatta kaliteli yapan şey, bence, ona karşı bir maske takınmak ihtiyacı hissetmemem, kendim olabilmemdir. Bütün iyiliğimi kötülüğümü çirkinliğimi tatsızlığımı ve bayıcılığımı hiç gizlemeden ilişki kurabiliyorsam o insanla, o insan olgundur. Gizem de böyle. İlk tanıştığımızda muhabbetimiz "bana yalan söylemeyi öğret, ben yalan söyleyemiyorum" demesiyle kurulmuştu. Ne olduysa, kendisine hiç yalan söylemedim. Çünkü beni hiç yalan söylemek zorunda bırakmadı. Bence hayatta aldatan insanlar diye bir kategori olmadığı gibi yalan söyleyen insanlar da yoktur. Yalan söylenen insanlar vardır. (maalesef ben de onlardan biriyim lan)

Gizemi size nasıl anlatabilriim bilmiyorum ama eğer bir kızım olsaydı Gizem gibi olmasını isterdim diyebilirim. Şimdi bunu açıklamak evet çok zor ama ille de isteyenler oldu ben de yazıyorum işte.

Grow yapmayın. Yasaktır.

Şöyle düşünün, bu kız hayatta cigo falan içmez. Post-modern jankilerden biridir ve terapistlerin yönlendirmeleriyle serotonin bombardımanı yaratan maddeler kullanır. Ama ben dün öğrendim ki bu kız grow yapmış bir dönem. Evet bildiğin grow. Çünkü ailesinde birinin cigo gerektiren bir rahatsızlığı var ve güzel ülkemde cigo ilaç olarak kullanılamıyor. Salak saçma ilaçların bini bir para, ama onlardan çok daha mantıklı ve çok daha zararsız olan cigo, yasak. Şimdi burada medikal cigo avukatlığı yapacak değilim, isteyen açsın wikiden baksın ne faydası varmış ne hastalıklara iyi geliyormuş diye. Ama şu kadarını söyleyeyim, benim annemde de vitreus dekupajı denen çok nadir bir rahatsızlık var gözle ilgili. (Daha önce Turgut Özal'da olmuş bir rahatsızlık, acaba o cigo içmiş midir hehehe) Eğer Amerika'da olsaydı, doktora gittiğinde doktor ona direkt olarak cigo yazacaktı. O rahatsızlığın tıp dünyasında kabul görmüş çaresi cigo yani.

Son seksen yıldır dünyada yaratılan "kenevir ve afyon kötüdür ve bütün kötülüklerin ana-babasıdır" yalanına tamamen inandığı (konuyla ilgili olanlarımız hariç hepimiz gibi yani) ve hayatında bir kez olsun denemediği halde  ailesindeki bir insana derman olsun diye grow yapan insana da ben saygı duyarım.

Tabii şimdi her şeyi de burada yazmak zor, ben bu kızı şu yüzden beğeniyorum şurasını beğeniyorum yazsam "olm kız kovalamalı çok blog var biz burayı onun için mi okuyoruz" diyeceksiniz sevgili eşşolusu okuyucularım. O yüzden mecbur bu tarafından ele aldım konuyu.

Dersler başlamak üzere, çok çeşit insan var okulda. Değerli olanları bulunca kaçırmayın.
Hepinizi saygıyla kucaklıyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

25 Eylül 2011 Pazar

Akasya Durağı Duygu

Beyler Akasya Durağı'ndaki Duygu karakterini oynayan kıjın ve vodafone reklamındaki Ayşe Yılmaz'ın gerçek hayattaki adlarını çılgın gibi merak ediyorum. Faceten falan darlayasım var evet.

Tatile çıktım. Okul başlayacak gerçi yarın zannedersem ama ilk hafta bir şey olmaz.
İşe giderken fixsiz gidemediğim için mecbur kalıyorum substance abuse etmeye. O yüzden de tolerans oluyor. O zaman da uzun süre güzel yazı göremiyorsunuz. (toleransın üzerine çıkmadıkça)

Tatilde detox yapıyorum. Birkaç güne kadar bozarım detoxu tabii. Sağlam bir yazı bekleyin o yüzden.

Bu arada evet blogu full jank muhabbeti sardı farkındayım. Ne yapayım, sex sells'ten yararlanamıyorum, elimde bu var bununla rating almaya çalışıyorum.
Hayatı irdelememi bekleyen ve bir de irdeleyişimi beğenmeyen varsa kendine blog açsın. Ben gerçek hayatta kendi adımla zaten yeterince anlatamadığım için, hayatımda gerçekten önemli bir yer kaplayan muhabbetleri kimseyle paylaşamadığım için anlatıyorum burada.

Kendini saklamak zorunda olan bir eşcinselin rumuz ile yazılar yazması gibi bir şey burası. Kürtleri, türbanlıları, eşcinselleri ve bilimum sıradışıyı bağrına basmaya bayılan yavşak boğaziçililer bir gün gelip de junkie'lere de insan gibi davranmaya başlarlarsa ben de başka konulara eğilirim.

Hadi öpüyorum hepinizi. Omurgam ağrıyor mnskym.
Bo Bi Be

16 Eylül 2011 Cuma

Şimdiki Çiciklir Hip İzmirli

Mirhibilir sivgili ikiyicilirim. Bigin İzmir iğiziyli kinişiciğim. Givrik yirim biyiz yirim kizliri çik sivirim.

hahaha neyse
kısaca anlatayım sonrasında ne olduğunu, sezon yeniden açılınca gelişmeleri aktarırım zaten.

İrem'le Halil sonradan ne oldu bilmiyorum. Çok da merak etmedim aslında lan.
Halil'den daha iyi cigo yapmayı öğrendim maalesef. İnternetten tutorial okunarak bir yerlere gelinebiliyormuş meğersem.
Halil bu arada geçen hafta geldi darladı beni. Vay efendim ben kendim bulamıyorum sen buluyosundur bana da bul gibilerinden. Bulmadım tabii ki de. Adam gibi sorsaydım söylerdim. Default olarak söylenmediğinden boğaziçinde, adam sormadı bile.
Gülşah mezun oldu. Update beklemeyin.
Beni kaşarlayan çocukla (Burak) hala arada görüşüyoruz. Bir ara paso görüşüyorduk, baktım boku çıkıyor ablasına anlattım durumu. Bak dedim kardeşin benle takılıp takılıp duruyo sonra 1500 bana yazdı olmadı kardeşimi serseri yapıyo şimdi diye gelme bana. Bunun üzerine Burak bir süre görüşmedi benle. Tabii sonra dayanamadı piç. Ehehe

Hidi yini yizirim
Biğiziçi Bin Bişyiz

9 Eylül 2011 Cuma

Boğaziçi Üniversitesi 2011 Girişliler

Merhabalar genşler, madem google kazan ekşi sözlük kepçe; götündeki kılları kadayıf olmuş okulunu bitirmesine daha bilemediği bir süre olan 2007 girişli  bir kaşar abinizden size belki üç-beş tavsiye düşer.

Öncelikle hoş geldiniz okula. Hepiniz kırkbir faklı triptesiniz biliyorum, öğrenebileceğiniz ne varsa öğrenmek istiyorsunuz. Buradan öğrenecekleriniz annelerinizin babalarınızın onaylayacağı şeyler değil. Hocalarınızın makul göreceği türden şeyler değil. Evet böyle yasaklı işlere de ayrı bi bayılıyosunuz, üniversitede kızlar teklif etmese de bakarsın Güney kampüs bir nevi Amsterdam olur üç beş joint içeriz; dizilerde görüp duruyorduk gerçeğinin tadına bakarız diyorsanız bari biraz dikkatli olun, milletin mezesi olun olmasına ama Kilyoslu taş kadın*lar gibi kukuyu popoyu kaybetmeyin diye yazıyorum bunları.

*Boğaziçinde, hücrelerinde Y kromozomu olmayan herşeye kadın denir.



Kayıtlar nasıl oluyor prof geçilebilir mi falan onları internetten araştırıyorsunuz zaten. Dediğim gibi, benim alanım farklı. Temiz çocuk olmaya geldiyseniz okula takılmayın bu blogda. Okulu bitiremesem de olur ama bitireyim lan diyenler iyi dinlesin:



1- Ailenizle görüşme sıkıntınız falan olmadan alkol içeceksiniz. Ayarını iyi tutturun yoksa sonra çok pişman olabilirsiniz.

Evet bunu ben bile yaptım ilk senemde, lise yıllarımda doya doya içme şansım olmuş olmasına rağmen.
Boğaziçi'nin resmi maddesi, maalesef ülke genelinde olduğunun sanıldığı gibi -anadoludaki üniversitelerde pek de öyle değil conlorem benim- alkol'dür. Alkol okulda kulüpler başta olmak üzere her tarafta içilir. Eh, lisede sıkı çalıştınız Türkiye'nin en iyi üniversitesini kazandınız. Ailenizden uzaksınız, ve hayatınızın geri kalanında, hayatınızın önceki kısımlarında sevişmiş olmanızın sizin için bir dezavantajdan çok avantaj olacağını düşünüyorsunuz. Bunun da katalizörü hakikaten alkol. Alkolü hiiiiç sevmem ama bu özelliğini de reddedemem. Neyse, sevişme olayından ben çok anlamıyorum o konuyu da bilenlerine danışın. Ben size alkolün maddesel özellikleriyle ilgili birkaç tavsiyede bulunayım:


  • Hangi cins içki ile başladıysanız onunla devam edin. Biradan başlayan bira içsin rakıdan başlayan rakı içsin yani gecenin sonuna kadar. Aptala açıklar gibi açıklamamalıydım sanırım.
  • Ne kadar içeceğinize içmeye başlamadan önce karar verin. İstediğiniz kadar rahat olun isterseniz oturup bi büyük rakı içeceğim diyin ama asla x miktar içki içtikten sonra "daha da içeyim" demeyin. Ya da diyin de işte, sonra kukuyu popoyu kaybedebilirsiniz o yüzden diyorum.
  • Aslında yurtlarda içki serbest, ama adam gibi içene. Poposuyla içene yasak sadece. Nasıl mı anlıyorlar peki? Gayet basit. Kağıt üzerinde yasak yurtlar genelinde, ama kolay kolay arama tarama yapmıyorlar, yaparlarsa da çok derin yapmıyorlar, yaparlarsa da patlatmıyorlar. Eh, ama siz mal gibi içip içip kusunca da kendi kendinizi yakmış oluyorsunuz ve o zaman da o yasaklar uygulanabiliyor. Genellikle yurt müdüründen yurt müdürüne bu konuda da esneklikler söz konusu. Ama genel olarak inanılmaz başarılı bulduğum bir mantık. Yasak olsun, ama kaşınmayana uygulamayalım. Aslında Boğaziçi alkol konusunda harm reduction felsefesini yakalamış lan.
  • Bira, her koşulda herkes için standart bir içkidir. Kıymetini bilin. Ekstra içelim cart curt demeyin boşu boşuna. Hakkaten alkolik olmadıkça düz bira yeterli.
  • Düzenli içmeyin. Her akşam içmeyin. Alkolik öyle olunuyor. Her akşam saat 8'de bir bira içen adam alkolik olur bir süre sonra. Ve inanın bana, alkol bağımlılık bakımından en kötü maddelerden biri. Size öğretilenlerin aksine duyduğunuz ya da duymadığınız maddelerden daha zor bırakılıyor ve withdrawal* süreci inanılmaz zor. (*: bunu merak eden google'lasın açıklaması zor. tıbbi bir terim. çekilme diye de geçer Türkçe kaynaklarda)
  • Daha fazla içmek daha fazla prim yapabiliyor, özellikle hazırlık yılında. Ama siz biraz kaşar olun ve daha fazla içerek değil de ne bileyim, içki kültürünüzü arttırarak falan prim yapın. Bu konuda çok başarılı çocuklar gördüm. Erkekler özellikle size tavsiyemdir.
  • Eğer aşırı içip de ciddi sorun yaşarsanız yardım almaktan çekinmeyin ve gecikmeyin de. Atlayın taksiye dönün yurda. Genellikle -ilk kez oluyorsa- bir şeyler yaparlar ve ailenize haber vermezler. Sağda solda kusup sızıp kalmayın, sonra hiç beklemediğiniz sabahlarla karşılaşabiliyorsunuz.
  • La Liberta içki içmek için gidebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Biliyorum Anadolu'nun bağrındaki Anadolu Liselerinden geldiniz ve Taksim sizi çok çekiyor. Ama inanın bana en güzel ortam en güzel prim en güzel camia Hisarüstünde. Millet Hisarüstü'ne takılamadığı için, Boğaziçili olamadığı için takılıyor Taksime.
  • Hisarüstündeki tekeller eğer düzenli müşterileri olursanız bardaktır çanaktır açacaktır böyle eşantiyonlar verebiliyorlar ve ellerinde bol bol mevcut oluyor. Buradaki kilit nokta hep aynı yerden alışveriş yapmak. Seçin bir tanesini hep oradan alın ve adamlarla tanışın.
Evet alkol ile ilgili diyeceklerim bunlar. Gelelim hepinizin burayı okuma sebebi olan ve meraktan kudurduğunuz cigo meselesine:

2- Cigo, Boğaziçinde beklediğinizden fazla içiliyor ama öyle herkes içiyor falan da değil. Yani öyle yabancı dizi üniversite ortamı falan beklemeyin. Kimsenin evinde bong falan yok. (Amsterdam'a gidip toplu alışveriş yapıp dönen asitçi tayfayı saymazsak) Cigoyu nasıl bulursunuz inanın ben de bilmiyorum. Bir şekilde denk gelir işte. Sonuçta toplumun genelindeki cigo içen insana keş muamelesi yapma, toplumdan dışlama ve aşağılama, ondan her türlü götlüğü bekleme anlayışı maalesef Boğaziçinde bile var. O yüzden de içenler kendi aralarında takılmak ve aralarına yeni birilerini almamaya çalışmak durumundalar. Genelde patlayanlar hep aşırı reklam olanlardan çıkıyor. Mesela benim bu blog'u açmam bile aslında çok yanlış bir hareket. Ama yine de bildiklerimi sizlerle paylaşıyorum ki siz de el yordamıyla öğrenmek durumunda kalmayın, yalan yanlış bilgilere boğulmayın.


  • Cigo'nun adı söylenmez. Bir isim takılır. Gazetede dergide kitapta geçen kelimesiyle ondan bahsedilmez yani. Bu çok basit bir tekniktir. Konunun ya da dolayısıyla camianın içinde olmayan, yani içmeyen anlamasın diye içenlerin kendi aralarında anlaşma yöntemidir. Burada da o yüzden adıyla okumuyorsunuz. Google'da dahi reklam olmaya gerek yok. Son derece level 1 bir akıllı olma durumu yani bu.
  • Cigo'nun kurutulmuş yaprak-bud-dal halinde olanına başka isim, toz halinde olanına başka isim verilir. Esra-Kubilay, Çay-Kahve falan gibi. Toz halinde olanı aslında o haliyle içilmez. Bir işlemi vardır. Ama onu da öğrenirsiniz artık. Ya da o işlemi yapmadan içer yeni olduğunuzun façasını verirsiniz.
  • Boğaziçi'nde kimse kimseye cigoyu nasıl edindiğini söylemez. Zorlamayın. Yakın arkadaşınız olursa, öncelikle en azından bir ya da iki kere beraber edinmek şartıyla, sorup öğrenebilirsiniz. Ben isteyene hiç kıvırmam söylerim ama. Boğaziçili olamadım kendi bağlantımı kendime saklamak konusunda.
  • Bir edinimde üç basamaklı miktar verirseniz bilin ki ters giden bir şeyler var. Daha da ödenecek tutar ayrıntısına da girmiyorum tabii.
  • Korkmayın o kadar abartılacak bir şey yok, ilk içişinizde çok büyük ihtimalle "bu muymuş lan o kadar abarttığınız" diyeceksiniz. Benim kaplumbağam öyle dedi en azından.

Atı ve kedisi mi? Ahahahaha


Şimdilik birle iki olsun, devamını getiririz 2011 girişli cıvırlar. Hepinizi öpüyorum.
BBY