21 Ekim 2010 Perşembe

Geceleri anlık kararlarla kısa buluşmalar, her zaman kafa güzelken yapılmaz.



Dün gece 12 saat uyuduktan sonra, bugünkü boş günümü boş geçirerek adına yaraşır bir şekilde değerlendirdim. Her ne kadar akşamında ödev yaptıysam da, o esnada ani bir kararla Sinem ile buluşup, kısa bir çay içme molası verdim. Yakınlarımda oturuyormuş. Komşularımı seviyorum.

Ev arkadaşlarımla internet hızı üzerine ciddi bir münakaşaya giriştik, en olmadı wireless ile komşularla ortaklaşma planındayım. Download yapmak sevdasını terk edeli çok oldu, ama youtube izlemeden yaşanmıyor dostlar.

Hayatta muhabbet kuramayacağımı planladığım insanlarla da ortak arkadaş+alkol plus kombosu ile ihtimaller yakaladım, buraya da notunu düşeyim ki ileride ne olduğuna göre geri dönüp bakabileyim.

Hafta sonu buralarda olmayacağım. Hisarüstü'nde bir haftasonunu kaçırmak epey pahalı olsa da, işe gidiyorum. Prensibimdir. Önce iş, sonra.

Hepinizi küçük küçük öpüyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

19 Ekim 2010 Salı

boğaziçi istanbul gibidir. ne kadar gezersen gez, yeterince öğrenemezsin.

Sabah dokuzda dersim var. Gecenin bir yarısı, kafam ne halde belirsiz, bir ortamdan dönmüş haldeyim yine. Pazartesi ortam mı olur demeyin, Etiler'de olunca oluyor.
On bir kişilik kalabalık bir ekip ile şarap içtik. Birimizin doğum günüydü yine. Burada doğum günleri, lisede öğrendiğimizin aksine hiç de cinsel yakınlaşma fırsatları falan içermiyor dostlar. Ama yine de facebook gibi bir şok olma duygusu yaşamak isteyenlere birebir. "Oha, sen de mi tanıyorsun onu, vay anasını" demek hiç bu kadar eğlenceli olmuyordu.



Doğum gününe gitmeden önce Nihat ile buluştuk. Özlemişim götü. Hiç uzatmadan kaçtı. Kendisinden tamamen bağımsız, ama kendisinin yol açtığı bir ayrıntı günümün yaklaşık bir saatini şehvet fırtınalarıyla geçirmeme yol açtı. Bazen oluyor bu. Hiç tahmin etmediğim bir kadın basit bir cümleyi bir söylüyor, nutkum tutuluyor. Tamamen ses tonuyla, beden diliyle, hatta aslına bakarsanız o anki enerji ile alakalı. Tabii bu tür duygular bir yere falan bağlanmıyor. Ama ne oluyor? Bu anlık şimşeklenmeyi yaşadığım insana olan bakış açım bir ömür değişiyor. Gerçi bugünkünde, eski bakış açım geri döndü nihai olarak.



Bugün sizlere hayata dair çıkarımlar falan sunamıyorum. Belki de dandik bir yazı oldu. Kalitesiz bir erkek olduğumu belgelendirmek istedim sadece. Sevgili boğaziçili kızlar: Sizlerle iletişim kurmaya çekinen, bunu istese de beceremeyen oğlanlar, The Big Bang Theory dizisindeki gibi olmuyorlar gerçek hayatta. İstediğiniz nerd şirinliğini size sunabilmem için, kırk fırın wikipedia kusmam lazım.


Bana adam olmayı öğreten okuruma Hazal Ana'dan acılı bir şeyler ısmarlayacağım.
Boğaziçi Bin Beşyüz

18 Ekim 2010 Pazartesi

Anayasaya hayır diyen kızlar, bana da hayır diyorlar. Evet diyenler beni tanımıyorlar.





Hayata tutunmak, aslında boşa geçen zamanımızı değerli olduğunu sandığımız şeylerle doldurmaktan ibaret. Bense, Boğaziçi'nde neredeyse her bölümün zorunlu dersi olan ekonomiyi o kadar sevdim ki, defalarca okudum. Öğrendiğim en önemli şeylerden biri ise şu: Bir kaynağın ne kadar kaldığını bilmeden, ona bir değer biçmek imkansızdır.

Hayatımızdan geri kalan süreyi ölçmemiz imkansız. Beş dakika sonra yaşayıp yaşamayacağımızı bilmiyoruz. Anı yaşama zihniyetiyle de insanın burnu boktan kurtulmuyor. Öyleyse ne yapmak lazım?
Bunu bilmek ise büyümekle gerçekleşiyor sanırım. İnsan büyüdükçe süpermen olma hevesinden vazgeçiyor.




Ama, Boğaziçi'nde işler çok farklı. Buradaki çocuklar, hala çocuklar. Çünkü altı yaşlarından beri ne yaptılarsa hep en iyisini yaptılar. Okullarının, ailelerinin hep "en" çocukları idiler. En zeki, en çalışkan, en güzel, en yakışıklı, en zengin hep burada.
O yüzden de, buradaki çeşit çeşit duygu durumu hep uçlarda yaşanıyor. Junkie olan en junkie, marjinal olan en marjinal olmak istiyor. Ben de öyle istiyorum. Gel gör ki, bu da insanı mutsuz ettiği zaman dibe vurdurmadan bırakmıyor. Zekanın mükafatı başarı ise, laneti de mutsuzluk.


Geçtiğimiz üç haftanın içerisinde aslında pek çok şey yaşadım. "bunu bloga yazacağım" dediğim şeyleri bundan sonra not edeceğim. Pek çoğu hafızamdan kişiliğime kaydı. Her zamanki gibi gereksiz olgun giriş ayaklarını bırakıyor ve madde madde maceralara geçiyorum dostlarım:



  • Liseden üniversiteye upgrade etme hatasında bulunduğum sevgilimle, Hisarüstü'nde gece vakti terlikli karşılaşma hayalim, kısmen gerçek oldu. Burada doğru noktada oturmak çok çok önemli. Ama buraya akbil ile gidip gelmek gerçekten çok eksik bir hayat. Yurtta kalmış, anasının evinden akbille gidip gelmiş, anasının evinden gerek spor, gerek aile arabası ile gidip gelmiş, ve sonunda eve çıkmış biri olarak söylüyorum. (bunların her birini birer dönem yaptım) Hazırlıklar özellikle sözüm size: İkinci yılınızda beğenmemezlik falan yapmayın, şöyle ya da böyle olsun ama mutlaka eve çıkın. Eve çıktıktan sonra başarısız olursanız istediğinizi yapın, ama önce bir çıkın.
  • Boğaziçine giremeyip Hisarüstüne giren tayfa ile iletişimim bu üç hafta içerisinde yok denecek kadar azdı. Biraz daha beklemeniz gerekecek Emre'nin tayfası. Sezonu geç açacağım, ama keseyi geniş açacağım.
  • Namım iyicene duyulmuş. Beklenmedik yerlere çağırılır oldum. Beklenmedik zamanlarda çağırıyorum ben de karşılık olarak.
  • Dersleri bu dönem çok güzel toparlayacağım. Yazın Amerika'da work n travel hedefim. Onun için de ortalama gerekiyor.
  • Parasal durumum gerçekten berbat. Cimrilik artık işe yaramaz oldu. O yüzden bir an evvel alternatif gelir kaynakları üretmem gerekiyor.
  • Beni tanıyanlar, sözüm sizlere: Sizlerle iletişimimi ilerletmek istiyorum. O yüzden mesaj atın, bir şey yapın. Beni yaratan adamla değil, benimle konuşacaksınız yalnız, Boğaziçi Bin Beşyüz ile. O ayrımı kesin olarak yapmaya hazırsanız internetten istediğiniz gibi sevişebiliriz.
  • Evde haftada bir kalabalık, haftada bir de tenha eğleniyorum. Aslına bakarsanız pek de eğleniyor sayılmam, çoğunlukla öğrendiklerim beni daha pis bir insan yapıyor, dolayısıyla da moralim bozuluyor. Ama her haftaya daha güçlü başlamak benim için kârlı bir ticaret. Kafaların çok güzel olduğu o akşamlarda, bu karmaşık ortamın biraz daha derinlerine iniyorum her seferinde.

  • Bu dönem bir kulüpte çılgınlar gibi çalışmak istiyorum. Lütfen bana bir kulüp tavsiyesinde bulunun. Ama gerekçeleriyle. Sinema kulübü olmaz ama. Birkaç kez gittim, ısınamadım. Ama oradaki Kylie Minoque'a bayılıyorum, çok güzel hatun.
  • Hisarüstü'nde oturmak insana spontane işler yapma lüksü sunuyor. Ama evden çıkmaya üşenmemeniz lazım. O yüzden börekçiye ne kadar yakın, o kadar iyi. Dikkat edin, okula demiyorum.
  • İngilizce bilmeyen sevgilimle işleri çok ağırdan alıyorum. Bir Boğaziçili ile evlenemem. Onun için en azından Behlül olmam lazım, Nejat İşler kurtarmaz.

  • Kız değil kadın diyenlere, kamış değil pipet diyeceğim. Hayatınızı üzgünlükle doldurmayın lan. Toplum çirkin, devlet kötü, şirketler yavşak, size öğretilen her şey aleyhinize, dünyayı kukuletalı adamlar yönetiyor. Oğlum boşverin lan, biz de eninde sonunda gerizekalı primatlarız. Memeliyiz. Aslanın pençeyi indirip ceylanı yemesi kadar doğal süreçler tüm yaşadıklarımız. Karl Marx'ın evlat acısı çeken bir baba, Engels'in ise ortama kafa güzelleştirici götüren bir "boğaziçine giremeyip hisarüstüne giren" olduğunu öğrendiğim gün çok güzel bir gündü. Oraya da otomatik vitesli bir araba ile gitmiştim.
  • Karşınızdakinin huyuna gitmek yerine, ısrarcı bir şekilde sizin tercih ettiğiniz iletişimi kurmaya çalışırsanız; insanlar size saygı duyuyor.
  • Havalar çok soğuk, insanın ders çalışası gelmiyor.
  • Ama Boğaziçi'nin kızları gerçekten çok güzeller. İnsanın okula gidesi geliyor.

Hepinize dokunmak istiyorum.
Boğaziçi Bin Beşyüz

2 Ekim 2010 Cumartesi

Sabah erkenden kalkarım, akşamları kahkaha atarm.


Sezonu açtık.
ÖSS ile gelip de beni google'dan bulanlara ise ayrı bir hoşgeldiniz diyorum. Sadece yurtta kalan kızlara tabii ki.
Yine Hisarüstündeyim. Ancak bu sefer konumum farklı. Yine arka sokaklardayım, ama başka arka sokaklarda.
Anlatılacak epey birşeyler de birikti, denk getirip uzun uzun anlatacağım merak etmeyin.

Geçen seneki sevip sevmediğimden emin olmadığım kabuğumu yavaş yavaş değiştiriyorum. Eskilere dönmek iyi oldu.


"Dakikalar dakikaları, saniyeler saniyeleri, saatler saatleri kovalıyor. Bense zengin bir yavşak olabilmek için fakir bir yavşak oluyorum. Bunun neden böyle olduğunu ise hiç düşünmedim."
Hepinize iyi dönemler dilerim.


Hisarüstü'nde, birbirine dik sandığınız sokaklar aslında paraleldir.
Boğaziçi Bin Beşyüz